Psikiyatri Hemşireliği Dergisi - J Psy Nurs: 7 (2)
Cilt: 7  Sayı: 2 - 2016
1.
Ön Sayfalar
Frontmatter

Sayfalar I - III

EDITÖR'DEN
2.
Editorial
Nurhan Eren
Sayfa IV

ARAŞTIRMA MAKALESI
3.
Huzurevinde kalan yaşlılarda pasif müzikoterapinin uyku kalitesine etkisi
Effect of Passive Music Therapy On Sleep Quality Among Elderly People Living in Nursing Home
Nihan Altan Sarıkaya, Sıdıka Oğuz
doi: 10.5505/phd.2016.05900  Sayfalar 55 - 60
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu araştırma özel bir huzurevinde kalan yaşlıların uyku kalitelerini saptamak ve akşam yatmadan önce uygulanan pasif müzikoterapinin uyku kalitesine etkisini belirlemek amacıyla öntest sontest tek gruplu yarı deneysel olarak yapıldı.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bellek sorunu ve ağır işitme kusuru olmayan, soruları bağımsız olarak yanıtlayabilen, müzik dinletilen süreç içerisinde daha önce kullanılan ilaçların dozunda değişiklik yapılmayan 31 yaşlı birey örneklemi oluşturdu. Veriler, araştırmanın başında ve üç hafta boyunca uygulanan pasif müzikoterapi sonrasında, ‘Anket Formu’ ve ‘Pittsburg Uyku Kalitesi İndeksi’ (PUKİ) ile toplanmıştır. Veriler; sayı, yüzdelik, ortalamalar, eşleştirilmiş t testi, Mann Whitney U testi ve Kruskal Wallis testi ile değerlendirildi.
BULGULAR: Yaşlıların yaş ortalaması 81.0±8.49 olup, yaşlılarda pasif müzikoterapi öncesi PUKİ puanı 5.19±1.75; pasif müzikoterapi sonrası PUKİ puanı 4.41±1.60 olarak saptandı. Buna göre pasif müzikoterapi sonrası PUKİ puan ortalaması, pasif müzikoterapi öncesi PUKİ puan ortalamasına göre düşük bulundu (p=.03).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Yaşlılarda akşam yatmadan önce uygulanan pasif müzikoterapinin uyku kalitesi üzerine olumlu etkileri olduğu saptandı.
INTRODUCTION: This study, as a one group pretest posttest quasi-experimental was conducted among nursing home residents to determine their quality of sleep and effect of passive musical therapy which is applied at bedtime on the quality of sleep.
METHODS: The study constituted 31 elderly people who doesn’t have badly hearing impairment or memory problem, are capable of answering the questions by themselves and have had no dosage change with their current medicines during the research. Data were collected at the beginning of the research and after three weeks of passively musical therapy, by Questionnaire and Pittsburg Sleep Quality Index (PSQI). Data were evaluated with; number, percentage, averages, Paired t test, Mann Whitney U test and Kruskal Wallis test.
RESULTS: It was found that the average of the elderly people was 81.0±8.49, PSQI score before passive musical therapy was 5.19±1.75; PSQI score after passive musical therapy was 4.41±1.60. According to those results; subsequent passive musical therapy’s average of PSQI score was found lower than precedent passive musical therapy’s average of PSQI score (p=.03).
DISCUSSION AND CONCLUSION: Consequently; it was found that passive musical therapy which is applied at bedtime on elderly people has positive effects on the quality of sleep.

4.
Diyabetli Bireylerde Hastalığa Psikososyal Uyum
Psychosocial Adjustment to Disease in Individuals with Diabetes
Tuğçe Türten Kaymaz, Nuran Akdemir
doi: 10.5505/phd.2016.50251  Sayfalar 61 - 67
GİRİŞ ve AMAÇ: Araştırma, diyabetli bireylerin hastalığa psikososyal uyumunu belirlemek amacıyla tanımlayıcı olarak yapılmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Araştırmanın örneklemini, Ankara’da bulunan bir üniversite hastanesinin endokrinoloji ve metabolizma hastalıkları servisinde yatarak tedavi gören hastaları ile aynı hastanenin polikliniğine başvuran toplam 122 hasta oluşturmuştur. Araştırma verileri, araştırmacı tarafından literatür taranarak geliştirilen "Hasta Tanıtım Formu", "Hastalığa Psikososyal Uyum–Öz Bildirim Ölçeği" ve "Çok Boyutlu Algılanan Sosyal Destek Ölçeği" kullanılarak toplanmıştır. Araştırma verilerinin değerlendirilmesinde tanımlayıcı istatistiklerin yanı sıra Mann Whitney U Testi, Kruskal Wallis Testi ve Spearman Korelasyon Katsayısı kullanılmıştır.
BULGULAR: Araştırmaya katılan diyabetli bireylerin hastalığa psikososyal uyum puanı ortalaması 45±19.1’dir. Psikososyal uyumun en çok etkilendiği alanların sağlık bakımına oryantasyon, mesleki çevre, cinsel yaşam ve psikolojik baskı alanı olduğu belirlenmiştir (p<0.05). Hastaların %34.4'ünün iyi uyum, %29.5'inin orta uyum ve %36.1'inin kötü uyum sağladığı belirlenmiştir. Hastanın öğrenim durumu, mesleği, kontrole gelme sıklığı, diyet ve egzersiz durumu psikososyal uyumu etkilemektedir (p<0.05). Hastanın yaşı, diyabet yılı, insüline ek olarak oral antidiyabetik kullanımı psikososyal uyumu etkilememektedir (p>0.05). Diyabetli bireylerin sosyal destekleri arttıkça toplam psikososyal uyumlarının ve sağlık bakımına oryantasyon, aile çevresi, geniş aile ilişkileri, sosyal çevre, psikolojik baskı alanlarına uyumlarının arttığı belirlenmiştir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Araştırmanın sonucunda, diyabetli bireylerin hastalığa psikososyal uyumlarının orta düzeyde olduğu belirlenmiştir.
INTRODUCTION: The study has been conducted descriptively in order to determine the psychological adjustment of the diabetic patients to the disease.
METHODS: The sample of the study consists of 122 patients who are inpatients in a university hospital in Ankara and who reported to the polyclinic of the same hospital. The research data has been collected by using the ''Patient Socio-demographic Data Sheet'' and ''Psychosocial Adjustment to Illness Scale-Self Report (PAIS-SR)'' and ''The Multidimensional Scale of Perceived Social Support''. Mann Whitney U Test, Kruskal Wallis Test and Spearman Correlation Coefficient have been used as well the descriptive statistics in the evaluation of the research data.
RESULTS: As the result of the study, it has been determinated that diabetic patients’ psychosocial adjustment score mean is 45±19.1. Orientation to health care, vocational environment, sexual relationships and psychological distress have been determineted as the areas where the psychosocial adjustment is mostly affected (p<0.05). Patient’s adjustment to illness has been determineted that %34.4 good adjustment, %29.5 medium adjustment and %36.1 bad adjustment. Patient’s educational status, patient’s job, range of coming to doctor control, diet and exercise situation affect the psychosocial adjustment (p>0.05). The age of the patient, diabetic year and oral antidiabetic use in addition to insulin do not affect the psychosocial adjustment (p>0.05). It has been found that as the social supports of the diabetic individuals increase, their total psychosocial adjustment as well as adjustment to the fields of orientation to health care, domestic environment, extended family relationships, social environment and psychological distress.
DISCUSSION AND CONCLUSION: In the result of the study, it has been determineted that psychosocial adjustment score of patients with diabets mellitus is medium.

5.
Hipertansiyon ve astım hastalarında aleksitimi ve sosyal desteğin incelenmesi
Investıgatıng alexıthymıa and socıal support in patıents wıth hypertensıon and asthma
Sibel Asi Karakaş, Elanur Yılmaz Karabulutlu, Rahşan Çevik Akyıl, Neşe Erdem, Gülcan Bahçecioğlu Turan
doi: 10.5505/phd.2016.40085  Sayfalar 68 - 74
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışma, hipertansiyon ve astım hastalarında aleksitimi ve sosyal destek arasındaki ilişkiyi belirlemek amacıyla tanımlayıcı olarak yapılmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Araştırmanın evrenini Erzurum’da iki hastanede Kardiyoloji ve Göğüs Hastalıkları polikliniklerine 1 Nisan -15 Mayıs 2011 tarihleri arasında başvuran hipertansiyon ve astım tanısı almış hastalar oluşturmaktadır. Örneklemi ise çalışmaya katılmayı kabul eden 191 hipertansiyon ve 150 astım hastası (341 hasta) oluşturmuştur. Veri toplamada kişisel bilgi formu, Toronto Aleksitimi Ölçeği (TAÖ-20), Aile ve Arkadaşlardan Algılanan Sosyal Destek Ölçeği (ASD-AL ve ASD-AR) kullanılmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde yüzdelik dağılımlar, ortalamalar, t testi ve pearson korelasyon analizi kullanılmıştır.
BULGULAR: Bu çalışmada hipertansiyon hastalarının arkadaştan algıladığı sosyal destek ile aleksitimi düzeyleri ve astım hastalarının aileden algıladığı sosyal destek ile aleksitimi düzeyleri arasında anlamlı bir ilişki olduğu belirlenmiştir(p<0.001). Çalışmamızda düşük aleksitimi puan ortalamalarının düşük sosyal destek algısı ile ilişkili olduğu belirlenmiştir. Çalışma sonucunda hipertansiyon hastalarının aleksitimi ölçeği toplam puan ortalaması (59.72±7.56), duyguları tanıma zorluğu alt boyutu puan ortalaması (18.4±5.19); astım hastaların da ise aleksitimi ölçeği toplam puan ortalaması (57.00±7.43), duyguları tanıma zorluğu alt boyut puan ortalaması (15.28±4.40) olarak bulunmuştur. Hipertansiyon hastalarında aleksitimi ölçeği toplam puan ortalaması ve duyguları tanıma zorluğu alt boyutu puan ortalamasının astım hastalarına göre daha yüksek olduğu ve aradaki farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğu belirlenmiştir. Hipertansiyon hastalarının aileden algıladıkları sosyal desteğin puan ortalaması (14.26±3.65), astım hastalarında ise hipertansiyon hastalarına göre daha düşük olduğu (11.83±3.75) ve aradaki farkın anlamlı olduğu belirlenmiştir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Sonuç olarak aleksitimik olan bireylerin sosyal destek algılarının düşük olduğu söylenebilir. Bu sonuçlar doğrultusunda aleksitimi konusunda sağlık personelinin bilgilendirilmesi, kronik hastalıklarda oluşabilecek aleksitimi gibi ruhsal sorunlarda koruyucu etkisi olan sosyal destek sistemlerinin harekete geçirilmesi önerilmektedir.
INTRODUCTION: The aim of this descriptive study was to determine the relationship between alexithymia and social support in patients with hypertension and asthma.
METHODS: The study population consisted patients diagnosed with asthma and hypertension, who admitted between April 1 -15 May 2011 to cardiology and pulmonology illness clinics in two hospitals located in the Province of Erzurum, Turkey. Thesampleconsisted of 191 hypertensionand 150 asthmapatients (341 patients) amongthesepatientswhoagreedtoparticipate in thisstudy. Personal information form, Toronto AlexithymiaScale (TAS-20), Perceived Social Support from Family and Friends Scale (PSS-Fa and PSS-Fr) was used for data collection. For evaluation of the data, percentage distributions, means, t-test and Pearson correlation analysis was used.
RESULTS: In this study, significant relationships were found between levels of alexithymia and social support perceived by patients with hypertension from their friends and perceived social support perceived by patients with asthma from their families (p<0.001). In our study, lower alexithymia score averages were found to be correlated with the low perceived social support. As a result of the study, mean alexithymia scale score was found as 59.72±7.56, and the mean score in the difficulty-identifying-feelings sub-scale was 18.4±5.19 in the patients with hypertension; whereas, mean alexithymia scale score was 57.00±7.43, and the mean score in the difficulty-identifying-feelings sub-scale was found to be 15.28±4.40 in the patients with asthma. It was determined that mean alexithymia scale score and mean difficulty-identifying-feelings sub-scale score was found to be higher than of patients with asthma, and the difference was statistically significant. And, mean score of the social support perceived by patients with asthma from their families (11.83±3.75) was found to be lower compared to patients with hypertension (14.26±3.65), with a statistically significant difference.
DISCUSSION AND CONCLUSION: It may be concluded that low perceived social support of individuals with alexithymia. In line with these results, it is recommended to inform healtcare personnel about alexithymia, and to mobilize the social support systems which have a protective effect on mental health problems that may occur in chronic diseases.

6.
Depresif, anksiyete, somatoform ve psikotik bozukluklarda aleksitimi: Karşılaştırmalı bir çalışma
Alexithymia in depressive, anxiety, somatoform and psychotic disorders: A comparative study
Arzu Yıldırım, Rabia Hacıhasanoğlu Aşılar, Tuba Hale Camcıoğlu, Ergün Sevinç
doi: 10.5505/phd.2016.30074  Sayfalar 75 - 81
Amaç: Bu araştırma depresif, anksiyete, somatoform ve psikotik bozukluğu olan hastalarda aleksitimi sıklığını karşılaştırmak ve yapı farklılığını belirlemek amacıyla yapılmıştır.
Gereç ve Yöntem: Araştırma Erzincan Devlet Hastanesi Psikiyatri Polikliniği’nde DSM-IV-TR (Amerikan Psikiyatri Birliği 2000) ölçütlerine göre depresif (s=99), anksiyete (s=76), somatoform (s=37) ve psikotik (s=45) bozukluk tanısı alan ve ayaktan izlenen hastalar ile Nisan-Mayıs 2013 tarihleri arasında yürütülmüştür. Veriler iki psikiyatri uzmanı tarafından poliklinik ortamında soru formu ve Toronto Aleksitimi Ölçeği (TAÖ-20) kullanılarak yüz yüze görüşme yöntemi ile toplanmıştır.
Bulgular: Depresif hastaların %51.5’inde, anksiyete bozukluğu olanların %43.4’ünde, somatoform bozukluğu olanların %45.9’unda ve psikotik bozukluğu olanların ise %55.6’sında aleksitimik yapı; TAÖ-20 puan ortalamasının psikotik hastalarda önemli düzeyde yüksek; Duyguları Tanımada Zorluk alt boyutu puan ortalamasının ise somatoform bozukluğu olan hastalarda önemli düzeyde düşük olduğu belirlenmiştir (p<0.01). Ayrıca TAÖ-20 puan ortalamasının erkeklerde, genç ve eğitim yılı düşük olanlarda önemli düzeyde yüksek olduğu bulunmuştur (p<0.001).
Sonuç: Psikotik ve depresif hastalarda aleksitimi sıklığının daha yüksek olduğu görülmekle birlikte bütün hasta gruplarında aleksitimik yapının olduğu belirlenmiştir. Psikiyatri hemşireleri duyguları tanıma, tanımlama, ifade etme, iletişim becerileri ve içgörü geliştirmeyi amaçlayan psikososyal müdahaleler yoluyla hastaların iyileşmesinde önemli katkı sağlayabilirler.
Objective: This study was conducted to compare the prevelance of alexithymia and to determine the differences in structure in patients with depressive, anxiety, somatoform and psychotic disorders.
Method: The study was carried out between April and May 2013 with outpatients who were diagnosed with depressive (n=99), anxiety (n=76), somatoform (n=37), and psychotic (n=45) disorders under the DSM-IV-TR criteria and who were being monitored and treated at the outpatient psychiatry clinic of Erzincan State Hospital. The data were collected by the two psychiatrists using the face-to-face interview method which employed a questionnaire and the Toronto Alexithymia Scale (TAS-20) in the outpatient clinic environment.
Results: It was found that alexithymic construct 55.6% of the psychotic ones, 45.9% of those with somatoform disorders, 43.4% of those with anxiety, 51.5% of the depressive patients. The TAS-20 average scores was significantly higher in psychotic patients; the Difficulties Identifying Feelings of the subscale average scores were found significantly lower in patients with somatoform disorders. Additionally The TAS-20 average scores in men, young, those with low year of education was determined to be significantly higher.
Conclusion: The study demonstrated that all patient groups have structure of alexithymia, however the prevelance of alexithymia was higher in depressive and psychotic patients. Psychiatric nurses can provide a majo r contribution in improving patients’ quality of life through psychosocial interventions aiming at improved communication skills and insight.

7.
Şizofreni Hastalarına Bakım Verenlerin Yükleri Ve Ruhsal Sağlık Durumları Arasındaki İlişkinin İncelenmesi
Analysis Of The Relationship Between Burden Of Caregivers Of Patients With Schizophrenia And Their Mental Health Conditions
Pınar Harmancı, Zekiye Çetinkaya Duman
doi: 10.5505/phd.2016.15870  Sayfalar 82 - 86
GİRİŞ ve AMAÇ: Çalışma; şizofreni tanılı bireylerin bakım verenlerinin duygusal, sosyal, fiziksel ve ekonomik yüklerinin ruhsal sağlık durumları ile ilişkisini incelemek amacı ile yapılmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Araştırma Şubat 2009 – Temmuz 2010 tarihleri arasında şizofreni hastalarının tedavi gördüğü ve izlendiği bir Üniversitesi Hastanesi’nin Psikiyatri Anabilim Dalı Psikoz Biriminde, İzmir Şizofreni Dayanışma Derneğinde yapılmıştır. Çalışmanın örneklemini araştırmaya dâhil etme kriterlerine uygun 104 bakım veren oluşturmuştur. Verilerin toplanmasında; şizofreni hastası ve bakım veren tanıtıcı özellikler soru formları’, ‘Genel Sağlık Anketi’ (G.S.A= General Health Question) ve ‘Aile Yükü Formu’ kullanılmıştır. Şizofreni hastasının ve bakım vereninin sosyo-demografik verileri için sayı ve yüzde dağılımı kullanılmıştır. Bakım veren yük alt boyutları ile ruhsal sağlık durumları arasındaki ilişkiyi incelemek için korelasyon analizi kullanılmıştır
BULGULAR: Araştırma sonuçlarına göre; bakım verenlerin %86,5’inin ruhsal sağlık sorunları açısından yüksek risk taşıdığı bulunmuştur. Bakım verenlerin duygusal yükleri (r=.538; p<0.01), sosyal yükleri (r=.586; p<0.01), fiziksel yükleri (r=.524; p<0.01), ekonomik yükleri (r=.529; p<0.01) ile ruhsal sağlıkları arasında orta düzeyde anlamlı ilişki olduğu bulunmuştur. Bakım verenin duygusal, fiziksel ve ekonomik yükleri arttıkça ruhsal sağlık sorunlarının da arttığı belirlenmiştir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Araştırmada şizofreni hastasına bakım verenlerin; ruhsal sağlık sorunları yaşamaları açısından yüksek risk taşıdığı, yüklerinin ruhsal sağlık durumlarını etkilediği, bakım veren yükünün artması durumunda ruhsal sağlık sorunlarının da arttığı bulunmuştur. Bu sonuçlar doğrultusunda; şizofreni hastasına bakım verenlerin ruhsal sağlık sorunları yaşama açısından riskli grup olduğu ve izlenmeleri önemlidir. Bakım verenlerin yükleri ve ruhsal sağlık durumlarının farklı zaman noktalarında (hastane yatışı, relaps ve iyileşme dönemleri) uzunlamasına incelendiği çalışmaların yapılması ve geliştirilen programların bakım verenlerin yüklerine ve ruhsal sağlık durumlarına olan etkisinin değerlendirilmesi önerilir.
INTRODUCTION: The study was carried out in order to analyse the relations of the emotional, social, physical and economic burdens of the caregivers of schizophrenia diagnosed individuals.
METHODS: The research was carried out between February 2009 - July 2010 Faculty of Medicine, Department of Psychiatry, Unit of Psychosis and Izmir Schizophrenia Solidarity Association in which patients with schizophrenia are treated and monitored. The sample of the study consisted of 104 caregivers who are relevant for the inclusion criteria of the study. For the collection of data, schizophrenia patients and caregivers identifying properties questionnaires, 'General Health Questionnaire' (GHQ = General Health Question) and 'Family Burden Form' were used. Correlation analysis was used in order to research the relations between the burden sub-dimensions of the caregivers and their mental health conditions.
RESULTS: İt was found that 86.5% of the caregivers have high risk of mental health problems. It was found that there is a middle level relation between the mental health of the caregivers and their emotional burden (r=.538; p<0.01), social burden (r=.586; p<0.01), physical burden (r=.524; p<0.01), economic burden (r=.529; p<0.01). It was determined that as the emotional, physical and economic burdens of the caregivers increase, their mental health problems increase.
DISCUSSION AND CONCLUSION: In the research it was found that the caregivers of the schizophrenia patients carry high risk for experiencing mental health problems, and their burdens affect their mental health conditions and as the burden of the caregivers increase, their mental health problems increase, too. Based on these results, it is seen that the caregivers of schizophrenia patients are risky group and it is important for them to be monitored for mental health problems.

8.
Hemşirelik öğrencilerinin saldırganlık eğilimleri ve ilişkili faktörler
Aggressive tendencies of the nursing students and related factors
Özlem Can Gürkan
doi: 10.5505/phd.2016.19870  Sayfalar 87 - 93
GİRİŞ ve AMAÇ: Amaç; çalışma, hemşirelik öğrencilerinin saldırganlık eğilimlerini değerlendirmek ve saldırganlığı etkileyen risk faktörlerinin neler olduğunu incelemek amacıyla yapılmıştır.

YÖNTEM ve GEREÇLER: Gereç ve yöntem; tanımlayıcı ve kesitsel tipteki çalışmamızın evrenini, İstanbul’daki bir üniversitenin hemşirelik bölümünde öğrenim gören toplam 350 öğrenci, örneklemi ise evreni temsil gücüne sahip, basit rastgele örnekleme yöntemi ile seçilen, 18 yaşını doldurmuş ve çalışmaya gönüllü katılmayı kabul eden 236 öğrenci oluşturmuştur. Veriler, anket formu ve Saldırganlık Ölçeği kullanılarak elde edilmiş, veri toplamada öz bildirim tekniği kullanılmıştır. İstatistiksel veri analizi ki-kare testi, mann-whitney U testi ve lojistik regresyon analizi kullanılarak gerçekleştirilmiştir.
BULGULAR: Bulgular; erkeklerin, babası tarafından annesine fiziksel şiddet uygulananların, anne ve babanın fiziksel şiddetine maruz kalanların ve fiziksel şiddet uygulayanların saldırganlık puanları istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha yüksek bulunmuştur.
Lojistik resresyon analizi sonucunda, anneden fiziksel şiddet görmek, fiziksel şiddet uygulamak, erkek olmak, babası tarafından annesine fiziksel şiddet uygulanmış olması, annenin ve babanın ilkokul düzeyinde eğitime sahip olması ve 2 ve üzerinde kardeşe sahip olmak, yüksek saldırganlık eğilimi için risk faktörü olarak belirlenmiştir

TARTIŞMA ve SONUÇ: Sonuç; çalışmanın bulguları sonucunda, belirtilen riskler açısından hemşirelik öğrencilerinin değerlendirilmesi ve yüksek saldırganlık eğilimi gösteren hemşirelik öğrencilerine yönelik eğitim programlarının hazırlanması önerilir.
INTRODUCTION: Objectives; the study was conducted to assess the aggressive tendencies of the nursing students and to investigate the risk factors that influence aggression.
METHODS: Methods; The population of our descriptive and cross-sectional study consists of a total of 350 students studying at the nursing department of a university in Istanbul, and the sample, which is able to represent the population, involves 236 students chosen through simple random sampling, who were over 18 and volunteered to take part in the study. The data were obtained through questionnaire forms and the Aggression Inventory. The self-report technique was used during data collection. The statistical data analysis was performed using the chi-square test, the mann-whitney U test and the logistic regression analysis.
RESULTS: Results; the aggression scores were found to be statistically significantly higher in males, those whose fathers used physical violence against their viwes, those who experienced physical violence by their parents and those who engaged in physical violence.
At the end of the logistic regression analysis, experiencing physical violence from the mother, engaging in physical violence, being male, the existence of father’s physical violence against mother, the educational level of mother and father being low, and having two and more siblings were designated as risk factors for a high aggressive tendency.

DISCUSSION AND CONCLUSION: Conclusion; in the light of our findings, it is recommended that the young be assessed in terms of the specified risks and training programmes be prepared towards nursing students who exhibit a high tendency for aggression.

DERLEME
9.
Hemşirenin Varlığı: Kuramsal Bir Bakış
Nursing Presence: A Theoretical Overview
Saliha Bozdoğan Yeşilot, Fatma Öz
doi: 10.5505/phd.2016.96967  Sayfalar 94 - 99
Varlık; psikolojide, felsefede ve spiritüel alanlarda yer almış ve tartışılmış bir kavramdır. Hemşirelikte ise varlık kavramı ilk defa 1960’lı yıllarda konuşulmaya başlanmış ve günümüze kadar çeşitli tanımlamalar ve sınıflamalar yapılmıştır. Hemşirelikte varlık; hemşirenin kendi iradesiyle gönüllü olarak hastaya yardım etmek için eyleme geçmesi, bulunulan an’a odaklanması, ulaşılabilir olması ve hastanın gereksinimlerinin karşılanması gibi özelliklerle tanımlanmıştır. Bu derlemede, varlık kavramının tanımlanması, sınıflandırılması ve hemşirenin varlığının özelliklerinin ve hastalar üzerindeki etkilerinin literatür ışığında kuramsal olarak incelenmesi amaçlanmıştır.
Throughout the history concept of presence has been discussed in, psychology, philosophy and spritual area. First time in nursing area the concept of presence was mentioned mid 1960s and discussion continous up to now different definitions and classifications have been made from the different point of view. Concept of presence has been defined per following. According to well known writers in this area there are number of different definitions of presence concept for instance; a nurse voluntarily act on caring patients, focusing on the moment, being phsically available and delivering patients’ needs. In this rewiev aims to examine theoretically definition, classification and presence of nursing features in light of available literatüre.

10.
Teorilerin Psikiyatri Hemşireliğinde Kullanımı-II
The Use of Theories In Psychiatric Nursing-II
Tuğba Pehlivan, Perihan Güner
doi: 10.5505/phd.2016.46036  Sayfalar 100 - 104
Ruh sağlığı alanında teorilerin kullanımı 1800’lü yılların öncesine dayanmaktadır. Daha sonra ruhsal sorunların oluşumunda biyolojik nedenlerin saptanması ile birlikte psikososyal teoriler ve biyolojik yaklaşımlar birlikte kullanılmaya başlanmıştır. Bu doğrultuda bazı yazarlar tarafından psikiyatri hemşireliğinin kuramsal çerçevesi tanımlanmaya çalışılmıştır ve ruh sağlığı alanında kullanılan biyolojik ve psikososyal teorilerin psikiyatri hemşireliği alanında da kullanılabileceği ifade edilmiştir. Bu makalede, kuramsal çerçeveleri oluşturan yazarların bakış açısından, psikiyatri hemşireliğinin kuramsal çerçevesini oluşturan teorilerin psikiyatri hemşireliği alanında nasıl kullanılabileceği tartışılmıştır.
The use of theory in the mental health field can be traced to the eve of the year 1800. Later on, with the detection of biological causes of mental health problems’ formation, psychosocial theories and biological approaches began to be used together. Accordingly, some authors tried to define the theoretical framework of the psychiatric nursing and it has been expressed that the biological and psychosocial theories used in the mental health field can also be used in the field of psychiatry nursing. This article discusses how the theories that constitute the theoretical framework of psychiatric nursing can be used in the field of psychiatry nursing, through the perspectives of the authors of these theories.

LookUs & Online Makale