1. | Önsayfalar Frontmatters Sayfalar I - IV |
EDITÖR'DEN | |
2. | Editör'den Editorial Hülya ArslantaşSayfalar V - VI |
ARAŞTIRMA MAKALESI | |
3. | COVID-19 tanısı alan ve almayan hemşirelerin psikolojik dayanıklılık, mesleki doyum ve korku düzeylerinin değerlendirilmesi Assessment of psychological resilience, job satisfaction, and fear level of nurses infected and not infected with the COVID-19 virus Ayşe Gökce Işıklı, Hakan Şen, Duygu Soydaşdoi: 10.14744/phd.2021.57983 Sayfalar 281 - 278 GİRİŞ ve AMAÇ: COVID-19 toplumlardaki tüm bireyleri olumsuz etkilediği gibi hemşirelerin de hem ruh sağlıklarını hem de sosyal ve iş yaşamlarını etkilemiştir. Bu araştırmanın amacı COVID-19 tanısı alan ve almayan hemşirelerin psikolojik dayanıklılık, mesleki doyum ile korku düzeylerinin değerlendirilmesi ve karşılaştırılmasıdır. YÖNTEM ve GEREÇLER: Kesitsel türde olan bu araştırma Türkiye’nin bir üniversite hastanesinde yapıldı. Veriler Mart 2021- Nisan 2021 tarihleri arasında, COVID-19 tanısı pozitif (n=66) ve negatif (n=66) olan toplam 132 hemşireden toplandı. Veriler bir bireysel tanıtım formu, Psikolojik Dayanıklılık Ölçeği, Mesleki Doyum Ölçeği ve COVID-19 Korkusu Ölçeği kullanılarak toplandı. Verilerin değerlendirilmesinde tanımlayıcı analizler, Student t testi, ki-kare analizi, Pearson korelasyon analizi ve tek yönlü Anova testi kullanıldı. BULGULAR: Hemşirelerin ölçek puan ortalamaları; psikolojik dayanıklılık için ortalamanın üzerinde (58.44±10.12), mesleki doyum için orta (66.19±12.81) ve COVID-19 korkularının düşük (18.46±6.56) olduğu bulundu. COVID-19 tanısı almış olmak bu değişkenler üzerinde etkili değildi (p>.05). Hastaneye yatarak COVID-19 tedavisi gören hemşirelerin mesleki doyum düzeylerinin ayakta tedavi görenlerden daha düşük olduğu (p=.009), korku düzeylerinin ise daha yüksek olduğu belirlendi (p=.004). TARTIŞMA ve SONUÇ: Araştırmanın bulguları COVID-19 tanısı alan ile almayan hemşirelerin psikolojik dayanıklılık, mesleki doyum ve korku düzeylerinin yüksek olmadığını ve aralarında fark olmadığını gösterdi. Hastaneye yatarak COVID-19 tedavisi gören hemşirelerin mesleki doyum düzeyleri daha düşük, korku düzeyleri ise daha yüksekti. Özellikle COVID-19 nedeniyle hastaneye yatarak tedavi görenler başta olmak üzere, hemşirelerin psikolojik dayanıklılık ve mesleki doyumlarının arttırılması için gerekli girişimlerin yapılmasını önermekteyiz. |
4. | Otizm spektrum bozukluğu olan çocuğa sahip ebeveynlerin istismar konusundaki farkındalıklar Awareness about potential abuse among parents of children with autism spectrum disorder Yeşim Zülkar, Selin Söyünmez, Fatma Dilek Turan, Ayşegül İşler Dalgıçdoi: 10.14744/phd.2021.78055 Sayfalar 288 - 296 GİRİŞ ve AMAÇ: Otizm-spektrum-bozukluğu olan 4-6 yaş grubu çocuğa sahip ebeveynlerin istismar farkındalık düzeylerini ve ilişkili durumları belirlemektir. YÖNTEM ve GEREÇLER: Araştırma Ocak 2019-Mart 2020 tarihlerinde bir üniversite, bir eğitim araştırma hastanesi ile iki özel eğitim ve rehabilitasyon merkezine kayıtlı otizm-spektrum-bozukluğu olan çocuğa sahip toplam 74 ebeveyn ile gerçekleştirilmiştir. “Aile Tanıtım Formu”, “Ebeveynlere Yönelik İstismar Farkındalık Ölçeği” kullanılarak yüz-yüze görüşme yöntemi ile veriler toplanmış, sayı, yüzdelik dağılım, ANOVA, bağımsız gruplarda t testi ile analiz edilmiştir. Ölçek puanlarının yüksek olması, ebeveynlerin istismar farkındalıklarının yüksek olduğunu göstermektedir. Klinik Araştırmalar Etik Kurul onayı, kurumlardan ve ölçek sahibinden yazılı izin, ebeveynlerden aydınlatılmış onam alınmıştır. BULGULAR: Araştırmaya katılan ebeveynlerin %92.40’ı anne ve ölçek puan ortalamaları 66.114±4.418 olarak bulunmuştur. Ebeveynler riskli buldukları durumları; istismarcının alkol-madde kullanması (%92.00), kendilerinin istismar hakkında bilgi eksiklerinin olması (%88.50) ve çocuğun cinsiyeti (%82.20), riskli gördükleri kişileri; yabancı (%93.60) ya da tanıdık bireyler (%90.50), riskli gördükleri yerleri ise; sokak (%79.60) ve eğitim kurumları (%69.70) olarak belirtmişlerdir. İstismarın önlenmesinde önemli görülen meslek; polis (%81.20) ve psikolog (%80.40) olarak görülürken, bu meslekler arasında sağlık profesyonelleri yer almamaktadır. Ebeveynler istismardan şüphelendiklerinde en sık başvuracakları yolları ise savcılık (%94.30) ve polis (%92.30) olarak sıralamıştır. TARTIŞMA ve SONUÇ: Araştırmada çocuklarına yönelik istismar farkındalık düzeyleri yüksek bulunmakla birlikte ebeveynler, istismar hakkında bilgi eksiklerinin olduğunu ifade etmişlerdir. Ebeveynlerin istismarın önlenmesinde sağlık profesyonellerini ifade etmemeleri dikkat çekicidir. Özel gereksinimi olan çocukların ebeveynlerine pediatri ve toplum ruh sağlığı hemşireleri tarafından istismarın önlenmesine yönelik eğitim ve danışmanlık verilerek farkındalık düzeyleri artırılmalıdır. |
5. | İnfertil kadınların yaşadıkları aile içi şiddet ve baş etme yöntemleri Marital violence against infertile women and their coping strategies Arife Çalışkan, Filiz Süzer Özkandoi: 10.14744/phd.2021.46503 Sayfalar 297 - 306 GİRİŞ ve AMAÇ: Araştırma infertil kadınların yaşadıkları aile içi şiddet ve baş etme yöntemlerinin belirlenmesi amacıyla yapılmıştır. YÖNTEM ve GEREÇLER: Tanımlayıcı ve ilişkisel olarak yapılan araştırmada, Batı Karadeniz bölgesindeki bir üniversite hastanesinde İnfertilite polikliniğine başvuran 175 kadın araştırmanın örneklemini oluşturmuştur. Araştırmanın verileri Kişisel bilgi formu, Aile İçi Kadına Yönelik Şiddet Ölçeği ve İnfertil Kadınlar İçin Baş Etme Ölçeği ile toplanmıştır. Elde edilen veriler bilgisayar ortamında tanımlayıcı istatistikler, student-t testi, tek yönlü varyans analizi (anova), spearman korelasyon analizi kullanılarak değerlendirilmiştir. BULGULAR: Araştırmada infertil kadınların en çok duygusal, sözel, ekonomik ve cinsel şiddete maruz kaldıkları, eğitim düzeyi, aile tipi, yaşanılan yer, evlenme şekli, infertilite nedeni, eş yaşı ile Aile içi Kadına Yönelik Şiddet Ölçeği arasında istatistiksek olarak anlamlı bir ilişki olduğu belirlenmiştir. Kadınların baş etme yöntemi olarak en çok; umut, eş ilişkileri, kendine yatırım yapma, sosyal destek arama, kabul ve spirituel baş etmeyi kullandıkları, yaş ve infertilite süresi ile İnfertil Kadınlar İçin Baş Etme Ölçeği arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur. Kadına yönelik aile içi şiddet arttıkça baş etmenin azaldığı saptanmıştır. TARTIŞMA ve SONUÇ: İnfertilite tanısı alan kadınların şiddete maruz kaldıkları ve çeşitli baş etme yöntemleri kullandıkları göz önüne alındığında; sağlık profesyonelleri bu çiftlere bakım verirken aile içi şiddeti göz önünde bulundurmalı, kadınları güçlendirmeyi ve etkili yöntemlerle baş etme gücünü arttırmayı hedeflemelidir. |
6. | The use of virtual social networks and the relationship to emotional intelligence among nursing students Jamal Hamah-morad, Ali Mostafazadeh, Hossein Namdar Areshtanab, Hossein Ebrahimi, Mohammad Arshadi Bostanabad, Mina Hosseinzadehdoi: 10.14744/phd.2021.14237 Sayfalar 307 - 313 |
7. | COVID-19 pandemi sürecinde sağlık çalışanlarının anksiyete düzeylerinin psikolojik sağlamlıkları ve yaşadıkları sorunlar açısından incelenmesi An analysis of the healthcare personnel’s anxiety levels during the COVID-19 pandemic in terms of their psychological resilience and the problems they experienced Semra Saruç, Ayşe Kızıltaşdoi: 10.14744/phd.2021.04378 Sayfalar 314 - 323 GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışma COVID-19 pandemi sürecinde sağlık çalışanlarının kaygı düzeylerinin psikolojik sağlamlıkları ve yaşadıkları sorunlar açısından incelenmesini amaçlamaktadır. YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışma ilişkisel tarama modeliyle gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın örneklemini Türkiye’deki çeşitli hastanelerde çalışan toplam 411 sağlık çalışanı (hekim, hemşire, ebe, diş hekimi, eczacı, acil tıp/ ameliyat teknikeri- teknisyeni, sosyal hizmet uzmanı, psikolog, diyetisyen, paramedik, laborant, tıbbi sekreter gibi) oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak Kişisel Bilgi Formu, Beck Anksiyete Envanteri (BAI) ve Connor ve Davidson Psikolojik Sağlamlık Ölçeği (CD-RISC) kullanılmıştır. Verilerin analizinde tanımlayıcı istatistikler için Pearson Momentler Çarpımı Korelasyonu ve Çoklu Hiyerarşik Regresyon Analizi kullanılmıştır. BULGULAR: Araştırmanın sonuçları, sağlık çalışanlarının anksiyetelerinin orta düzeyde olduğunu (=17.25 ve ss=14.81), kadınların, COVID-19 belirtileri gösterenlerin, odaklanma sorunu yaşamanın, fiziksel yorgunluğun, yeterli koruyucu ekipman temin edememenin, virüs bulaştırma endişesiyle dışlanmanın, eş/partnerle iletişim sorunlarının sağlık çalışanlarının anksiyete düzeylerini pozitif yordadığını göstermiştir. Bununla birlikte sosyal hayatı eskisi gibi sürdürememe ve psikolojik sağlamlık düzeyinin yüksek olmasının ise sağlık çalışanlarının anksiyete düzeylerini negatif yordadığı ve modelin toplam varyansın %57.3’ünü açıkladığı bulunmuştur. TARTIŞMA ve SONUÇ: Sonuçlar ışığında, özellikle pandemi sürecinde sağlık çalışanlarının kaygı düzeylerini azaltmaya yönelik önleyici gelişimsel ruh sağlığı müdahalelerinin planlanarak, disiplinler arası ekiple uygulanması önerilebilir. |
8. | COVID-19 pandemisi Türkiye'deki bir üniversite hastanesi psikiyatri kliniğine olan ayaktan başvuruları ve konsültasyon istemlerini nasıl etkiledi? How did the COVID-19 pandemic affect outpatient presentations and consultation requests at a university hospital psychiatry clinic in Turkey? Zekiye Çelikbaş, Sedat Batmaz, Esma Akpınar Aslan, Burcu Eser, İlker Güneysu, Ahmet Ekrem Savaş, Sare Aydındoi: 10.14744/phd.2021.48108 Sayfalar 324 - 332 GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, Türkiye’de pandemi döneminde psikiyatri kliniğimize ayaktan başvuran ve tarafımıza konsülte edilen olguların sosyodemografik özellikleri ve tanı dağılımlarının pandemi öncesi döneme göre nasıl değiştiğini araştırmaktır. YÖNTEM ve GEREÇLER: Araştırmaya Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Psikiyatri Polikliniği’ne 12.03.2020-09.06.2020, 13.12.2019-11.03.2020 ve 12.03.2019-09.06.2019 tarihleri arasında ayaktan başvuran olgular ile kliniğimizden istenen konsültasyon vakaları alındı. İstatistiksel olarak tanımlayıcı analizler ile gruplar arası karşılaştırmalar için bağımsız gruplar t-testi, tek yönlü varyans analizi veya ki-kare testi uygulandı. BULGULAR: Çalışmaya 4634 poliklinik başvurusu ve 505 konsültasyon olmak üzere toplamda 5139 olgu alındı. Pandemi döneminde poliklinik başvurularının önemli oranda azaldığı ve bu dönemdeki en sık psikiyatrik tanıların anksiyete (%35.8) ve depresyon bozuklukları (%30.2) olduğu görüldü. Pandemi döneminde en sık anksiyete (n=94, %40.9) ve depresyon (n=89, %38.7) tanılı hastaların şikayetlerinde artış gözlendi. Pandemi döneminde depresyon ve uyku bozukluklarındaki oransal değişim istatistiksel olarak anlamlıydı. Yataklı servis (n=95, %22.9) ve acil servis konsültasyonlarının (n=12, %13.3) pandemi döneminde en düşük olduğu gözlendi. Servis konsültasyonlarının tanısal dağılımında pandemi döneminde anlamlı bir farklılık saptanmazken; acil servisten istenilen konsültasyonlarda deliryum olgularının sayısında belirgin bir artış vardı. TARTIŞMA ve SONUÇ: Poliklinik başvuruları ve konsültasyon istem sayılarında pandemi döneminde azalma olduğu, özellikle depresyon hastalarının alevlenme yaşadığı ve acil servis konsültasyonlarında deliryum tanısının belirgin şekilde arttığı bulundu. |
9. | Kronik kaşıntılı hastalarda algılanan stres ve stresle baş etme yöntemleri Perceived stress level and methods of coping with stress in patients with chronic itching Sema Yabaci, Dilek Efe Arslan, Nazan Kılıç Akçadoi: 10.14744/phd.2021.97752 Sayfalar 333 - 340 GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışma; kronik kaşıntı problemi olan hastalarda stres düzeylerini ve stresle baş etme yöntemlerini değerlendirmek amacıyla yapılmıştır. YÖNTEM ve GEREÇLER: Araştırma, Yozgat Bozok Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi, Yozgat Devlet Hastanesi ve Sorgun Devlet Hastanesi'nde yer alan dermatoloji polikliniklerine kaşıntı şikayeti ile başvuran hastalarla gerçekleştirilmiş olup 125 hasta örneklemi oluşturmuştur. Veriler hasta tanıtım formu, Visual Anaolog Skala, Algılanan Stres Ölçeği (ASÖ) ve Stresle Başa Çıkma Tarzları Ölçeği (SBÇTÖ) ile elde edilmiştir. BULGULAR: Bu çalışmada; hastaların kaşıntı süresi ortalaması 27.11±49.74 (ay) ve kaşıntı şiddeti ortalaması (VAS) 6.52±2.05’dir. Hastaların ASÖ puan ortalaması 29.71±7.2 (14-47) olup algılanan stres ortalamanın üzerindedir. Şiddetli kaşıntısı (7 ve üzeri) olan kadın hastaların ASÖ puan ortalamalarının daha yüksek olduğu saptanmıştır (p<0.05). 4-6 yıl süreyle kaşıntı yaşayan hastaların çaresiz yaklaşımı daha çok kullandıkları saptanmıştır (p<0.05). Akşam saatlerinde kaşıntısı olan hastaların sosyal destek aramayı daha fazla kullandıkları saptanmıştır (p<0.05). Hastaların ASÖ ile boyun eğici yaklaşım puanları arasındaki zayıf düzeyde pozitif ilişki (r=0.292, p<0.001) ve ASÖ ile sosyal destek arama arasında ise zayıf düzeyde negatif ilişki (r=-0.182, p<0.05) bulunmuştur. Hastaların yaşı ile iyimser yaklaşım arasında zayıf düzeyde pozitif bir ilişki (r=0.275, p<0.01) bulunmuştur. Kaşıntı süresi ile kendine güvenli yaklaşım (r=-0.177, p<0.05) ve sosyal destek arama arasında (r=-0.216, p<0.05) zayıf düzeyde negatif bir ilişki tespit edilmiştir. Hastalık süresi ile sosyal destek arama (r=-0.224, p<0.05) arasında zayıf düzeyde negatif yönde ilişki saptanmıştır. TARTIŞMA ve SONUÇ: Hastaların stres düzeyi arttıkça stres ile başa çıkmada pasif baş etme yöntemleri kullandıkları görülmüştür. Kronik kaşıntılı hastanın hemşirelik yönetiminde, hemşire aktif başa çıkma yöntemlerinin kullanımını artırmak için uygun görüşme yöntemlerini kullanmalıdır. |
10. | Şizofreni tanılı bireylerin çalışma yaşamına ilişkin görüşleri: Kalitatif çalışma Views of individuals diagnosed with schizophrenia on working life: A qualitative study Zekiye Çetinkaya Duman, Gülsüm Zekiye Tuncer, Ayşe Sarı, Koksal Alptekindoi: 10.14744/phd.2021.80947 Sayfalar 341 - 349 GİRİŞ ve AMAÇ: Araştırmanın amacı çalışma deneyimi olan şizofreni tanılı bireylerin çalışma yaşamına ilişkin görüşlerini belirlemektir. YÖNTEM ve GEREÇLER: Araştırma nitel araştırma yöntemlerinden tanımlayıcı kalitatif tasarımdadır. Şizofreni tanılı 11 birey ile yarı yapılandırılmış görüşmeler aracılığıyla veriler toplanmıştır. Örneklem seçiminde amaçlı örneklem yöntemi kullanılmıştır. Çalışmaya en az 24 aylık hastalık öyküsü olan, herhangi bir işitme sorunu olmayan, geçmişte tam/yarı zamanlı bir işte çalışmış veya çalışmaya devam eden, en az 1 yıldır remisyon döneminde şizofreni tanılı bireyler dâhil edilmiştir. Verilerin analizinde içerik analizi yöntemi kullanılmıştır. BULGULAR: Araştırma sonucunda dört ana tema elde edilmiştir. Bu temalar Yaşamın Bir Parçası Olarak Çalışma Hayatı, Kolaylaştırıcılar, Engeller ve Öneriler/Beklentiler’ dir. TARTIŞMA ve SONUÇ: Şizofreni tanılı bireyler için çalışmak yaşamın bir parçasıdır ve önemlidir. Bununla birlikte şizofreni tanılı bireylerin iş yaşamına dâhil edilmesini sağlayan kolaylaştırıcılar, iş yaşamını zorlaştıran ve iş yaşamından uzaklaştıran engeller bulunmaktadır. Ruh sağlığı profesyonellerinin şizofreni tanılı bireylerin iyileşmesinde ve toplum içinde görünür olmalarında önemli bir alan olan çalışma yaşamına ilişkin farkındalıkları önemlidir. Araştırmadan elde edilen sonuçların, ruh sağlığı profesyonelleri tarafından kronik ruhsal hastalığı olan bireylere yönelik oluşturulan psikososyal müdahale programlarının içeriğine entegre edilmesi ve istihdam ortamı oluşturulmasına yönelik planlamaların yapılması oldukça önemlidir. |
SISTEMATIK DERLEME | |
11. | Çocuk ve adölesanlarda psikososyal iyilik halini geliştirmeye yönelik okul temelli ruh sağlığı programları: Sistematik inceleme School-based mental health programs for improving psychosocial well-being in children and adolescents: Systematic review Gizem Bıdık, Fatma Nevin Sismandoi: 10.14744/phd.2021.14471 Sayfalar 350 - 361 GİRİŞ ve AMAÇ: Bu sistematik inceleme çocuk ve adölesanlarda psikososyal iyilik halini geliştirmek için yapılan okul temelli randomize kontrollü çalışmaların sonuçlarını ve hemşirelerin bu alana katkılarını değerlendirme amacı taşımaktadır. YÖNTEM ve GEREÇLER: Sistematik incelemede, Ekim–Aralık 2019 tarihinde “school mental health”, “nurses”, “school-based”, “intervention”, “mental health promotion”, “school mental health services”, “school-based mental health interventions”, “randomized controlled trial”anahtar kelimelerinin kombinasyonu kullanılarak 2010–2019 yıllarında yayınlanan randomize kontrollü okul temelli ruh sağlığı programlarını içeren çalışmalar “PubMed”, “Scopus” ve “CINAHL” veri tabanlarından tarandı. 16 çalışma sistematik incelemeye dahil edildi. BULGULAR: Çalışma sonucunda pozitif ruh sağlığı-psikolojik iyilik halini geliştirmeye odaklanan programların faydalarına yönelik bulgular ortaya çıktı. Mevcut bulgular, psikososyal iyilik hali programlarının, hedeflenen sosyal duygusal beceriler, yaşam becerileri, iletişim becerileri, sorun çözme becerileri, öz-farkındalık, esneklik, öfke yönetimi, benlik saygısı, öz-yeterlik, yaşam memnuniyeti, olumlu beden algısı ve ruh sağlığı okuryazarlığında artış sağladığını göstermektedir. Programlarda oyunlar ve küçük grup çalışmaları gibi etkileşimli yöntemlerin kullanımının, didaktik bilgi öğretim yöntemlerinden daha etkili olduğu ve hemşirelerin yapılan çalışmalarda bulunma durumunun yetersiz olduğu görüldü. Metodolojik kalite değerlendirmesinde riskli özellik taşıyan çalışmalar olduğu belirlendi. TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu bulgulardan hareketle hemşirelere, toplum ruh sağlığını geliştirmek adına, metodolojik kalitesi yüksekokul temelli ruh sağlığı çalışmaları ortaya koymaları önerilmektedir. |