Psikiyatri Hemşireliği Dergisi - J Psy Nurs: 1 (1)
Cilt: 1  Sayı: 1 - 2010
1. 
Ön Sayfalar
Frontmatter

Sayfalar I - III

ARAŞTIRMA MAKALESI
2. 
Hemşirelerin Travma Sonrası Stres Bozukluğu Belirtilerini Tanıma Durumları
Nurses’ Recognition of Post-Traumatic Stress Disorder Symptoms
Fahriye Oflaz, Celale T. Özcan, Sevinç Taştan, Hatice Çiçek, Özlem Aslan, Huriye Vural
Sayfalar 1 - 6
AMAÇ: Hemşirelerin travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) belirtilerini tanıyabilmelerini ve ayırt edebilmelerini belirlemek amacıyla yapılan tanımlayıcı bir çalışmadır. Travmatik olaylar yaşandığında hemşireler erken belirtilerin tanınması yoluyla hastalığın seyri üzerinde önemli bir etki yaratabilecek konumdadırlar.

YÖNTEMLER: Çalışma evreni olarak travma yaşayan hastaların başvurma sıklığının fazla olduğu bölgelerdeki asker hastanelerinde çalışan hemşireler belirlenmiştir. Araştırmanın örneklemini, bu hastanelerin acil ve cerrahi servislerinde çalışmakta olan hemşireler oluşturmuştur. Verilerin analizi çalışmaya katılmayı kabul eden 122 hemşirenin cevapları üzerinden yapılmıştır. Araştırmanın verileri dört travma olgusunu içeren olgu tanımlama formu, TSSB ölçeğinin maddelerini içeren TSSB belirtileri listesi ve hemşirelerin bazı mesleki özelliklerini ve travma yaşantılarını içeren bir soru formu ile toplanmıştır.

BULGULAR: Hemşirelerin yaklaşık dörtte birinin TSSB belirtilerini tanımadığı göze çarpmaktadır. Özellikle aşırı uyarılmışlık belirtilerini ve TSSB’ye eşlik edebilecek diğer problemleri tanıma oranı düşüktür. Olgu tanımlama formunda verilen olgularla ilgili olarak hemşirelerin ruhsal travmayı tanıma oranının yeterli olmadığı değerlendirilmiştir. Bununla birlikte hemşireler travmatik olaylar yaşayan kişilere yardımda sorumlulukları olduğunu kabul etmektedir.

SONUÇ: Hemşirelerin TSSB ile ilgili olarak mezuniyet sonrası eğitimlerle bilgi ve becerilerinin artırılması önemli görünmektedir.


3. 
Hasta Yakınlarına Göre Kronik Psikiyatrik Bozukluğu Olan Hastaların Tedaviye Uyumu
Compliance to Treatment Among Chronic Psychiatric Disorder Patients According to Their Relatives
Havva Tel, Sibel Doğan, Birgül Özkan, Sibel Çoban
Sayfalar 7 - 12
AMAÇ: Bu çalışma, hasta yakınlarının kronik psikiyatrik bozukluğu olan hastaların tedaviye uyumuna ilişkin görüşlerini belirlemek amacı ile tanımlayıcı olarak yapılmıştır.

YÖNTEMLER: Çalışma 1-28 Şubat 2008’de Erkilet Ruh Sağlığı Merkezi’nde yatan 73 hastanın yakını ile yapılmıştır. Çalışmada veriler anket formu kullanılarak yüz yüze görüşme yoluyla toplanmıştır. Araştırma verilerinin değerlendirilmesinde yüzdelik dağılım ki-kare testi kullanılmıştır.

BULGULAR: Çalışmada hastaların bakımını yürüten hasta yakınlarının çoğunun, hastanın eşi veya annesi olduğu, hasta yakınlarının, hastaların ilaçla iyileşeceğini ve ilaç tedavisinin sürdürülmesi gerektiğini düşündükleri saptanmıştır. Hastaların üçte ikisinin ilaçlarını düzenli kullanmadıkları ve kontrollere düzenli gitmedikleri belirlenmiştir. Hastaların tanıtıcı özelliklerine ve hastalık süreci özelliklerine göre ilaçları düzenli kullanma, doktor izni olmadan ilaç tedavisini bırakma ve poliklinik kontrollerine düzenli gitme durumu arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olmadığı (p>0.05) saptanmıştır. Bununla birlikte çoğunlukla şizofreni tanılı, yılda iki kez hastaneye yatan ve hastalık süresi 2-5 yıl olan hastaların ilaçları düzensiz kullandıkları, doktor izni olmadan tedaviyi bıraktıkları ve kontrollere düzensiz gittikleri belirlenmiştir.

SONUÇ: Çalışmada hasta yakınlarının hastaların ilaçla iyileşeceğini ve ilaç tedavisinin sürdürülmesi gerektiğini düşündükleri, ancak hastaların büyük çoğunluğunun ilaçlarını düzenli kullanmadıkları, kontrollere düzenli gitmedikleri ve tedaviye uyum sorunu yaşadıkları saptanmıştır.


4. 
Hipertansiyonu Olan Hastalarda Öfke ve Öz-Bakım Gücü İlişkisi
The Relationship between Anger and Self-Care Agency in Patients with Hypertension
Ayşegül Savaşan
Sayfalar 13 - 17
AMAÇ: Bu çalışmada, hipertansiyon tanısı almış bireylerin öfke ve öfke tarzı ile öz bakım gücü arasındaki ilişkinin incelenmesi amaçlanmıştır.

YÖNTEMLER: Tanımlayıcı ve kesitsel nitelikte olan bu araştırma 305 hipertansiyon hastasıyla yapılmıştır. Veriler, Sürekli Öfke-Öfke Tarz Ölçeği, Öz-Bakım Gücü Ölçeği ve Birey Tanıtım Formu ile toplanmış, yüzdelik, ortalama, standart sapma ve korelasyon analizi kullanılarak değerlendirilmiştir.

BULGULAR: Sürekli öfke puan ortalaması 21.13±6.61; öfke içte puan ortalaması 19.44±4.94; öfke dışa puan ortalaması 13.10±4.49; öfke kontrol puan ortalaması 23.40±4.97’dir. Öz-bakım gücü puan ortalaması ise 103.87±19.31’dir.

SONUÇ: Sürekli öfke, öfke içte ve öfke dışa puanları ile öz-bakım gücü arasında negatif bir ilişki olduğu, sürekli öfke, öfke içte ve öfke dışa puanları artıkça öz-bakım gücünün azaldığı, öfke kontrolü ile öz-bakım arasında ise pozitif bir ilişki olduğu, öfke kontrolü artıkça öz-bakım gücünün de arttığı bulunmuştur.


5. 
Üniversite Sınavına Hazırlanan Bir Grup Öğrencinin Kendilik Algıları ve Ruhsal Belirtileri Arasındaki İlişki
The Relationship between Self-Perception and Psychiatric Symptoms in a Group of Students Preparing for the University Entrance Examination
Gül Ünsal Barlas, Semra Karaca, Nevin Onan, Özlem Işıl
Sayfalar 18 - 24
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, üniversite sınavına hazırlanan bir grup öğrencinin kendilik algıları ve ruhsal belirtileri arasındaki ilişkiyi ve bu ilişkinin öğrencilerin yaş, cinsiyet, ebeveyn eğitim durumu, gelir düzeyi, okunan lise ve sınava giriş sayısı gibi değişkenlerle ilişkilerini incelemektir.
YÖNTEMLER: Bu çalışma 161 dershane öğrencisi ile gerçekleştirilmiştir. Araştırmada bilgi formu, sosyal karşılaştırma ölçeği (SKÖ) ve kısa semptom envanteri (KSE) kullanıldı. Verilerin analizinde yüzdelik, varyans ve korelasyon analizi ve t-testi kullanıldı.

BULGULAR: Öğrencilerin SKÖ’den aldıkları toplam puan ortalaması 72.4±22.5 olarak bulundu. Bu puan kendilerini diğerleri ile karşılaştırdıklarında olumlu olarak algıladıklarını göstermektedir. KSE’den aldıkları puan ortalaması 79.2±45.65 iken, alt boyutlardan anksiyete 32.5±9.40, depresyon 30.4±8.93, olumsuz kendilik algısı 28.6±9.89, somatizasyon 22.1±6.98 ve hostilite 16.9±5.47 olarak bulundu. Puan ortalamalarına göre öğrencilerin ruhsal belirti sıklığının düşük olduğu söylenebilir. Değişkenler ile KSE puan ortalamaları karşılaştırıldığında sınava giriş sayısı ve gelir düzeyi ile ruhsal belirti sıklığı arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılıklar bulundu. Gelir düzeyi yükseldikçe ruhsal belirti sıklığının azaldığı belirlendi (F=7.81; p=.001). SKÖ ile KSE ve alt boyutları arasında istatistiksel olarak önemli derecede anlamlı negatif bir ilişki bulundu. Öğrencilerin olumsuz kendilik algısının ruhsal belirti sıklığını artırdığı belirlendi.

SONUÇ: Ergenin geleceğini etkileyen ve eleme esasına dayanan üniversite sınavına girecek öğrencilerin genel olarak kendilerini olumsuz algılamasalar da cinsiyet, sosyoekonomik değişkenler ve sınava tekrarlı girişlerin kendilik algısında olumsuzluğa neden olabileceği ve bu durumun ruhsal belirti sıklığını etkileyebileceği söylenebilir.


6. 
Evde ve Yurtta Kalan Üniversite Öğrencilerinde Yaşam Doyumu
Life Satisfaction of University Students Living at Home or in the Dormitory
Gönül Özgür, Aysun Babacan Gümüş, Banu Durdu
Sayfalar 25 - 32
AMAÇ: Bu araştırmanın amacı, evde ve yurtta kalan üniversite öğrencilerinde yaşam doyumunu incelemektir.

YÖNTEMLER: Araştırmaya katılmayı kabul eden 100’ü evde, 100’ü yurtta kalan 200 öğrenci araştırmanın örneklemini oluşturmuştur. Veriler, Öğrenci Tanıtıcı Bilgi Formu ve Yaşam Doyumu Ölçeği (YDÖ) ile toplanmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde sayı, yüzde dağılımı, “t” testi, varyans analizi ve Duncan testi kullanılmıştır.

BULGULAR: Öğrencilerin %80’i evde kalmaktan, %17’si yurtta kalmaktan “memnun” olduğunu belirtmiştir. YDÖ puan ortalaması evde kalan öğrencilerde 27.66±6.19, yurtta kalan öğrencilerde 25.14±6.07 olarak bulunmuş, aradaki farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğu saptanmıştır (t=-2.917, p<0.01). Evde kalan öğrencilerin yaşam doyumunda algılanan ekonomik durum, evde kalmaktan memnun olma durumu, ruhsal sağlık algısı ve yaşam kalitesi algısı etkili bulunurken, yurtta kalan öğrencilerin yaşam doyumunda algılanan ekonomik durum, yurtta kalmaktan memnun olma durumu, fizik ve ruhsal sağlık algısı, kişilerarası ilişki algısı ve yaşam kalitesi algısı etkili bulunmuştur.

SONUÇ: Ekonomik durumunu, fiziksel ve ruhsal sağlığını, kişilerarası ilişkilerini, yaşam kalitesini “kötü” olarak değerlendiren, evde veya yurtta kalmaktan memnun olmayan öğrencilerin yaşam doyumunun daha düşük düzeyde olduğu saptanmıştır. Bu doğrultuda öğrencilerin fiziksel, ruhsal, sosyal ve ekonomik yönden desteklenmesi ve öğrenciler için uygun yaşam ortamlarının oluşturulması önerilmiştir.


DERLEME
7. 
Kişilik Bozuklukları ve Hemşirelik Girişimleri - Bölüm I
Personality Disorders and Nursing Interventions - Part I
Nurhan Eren
Sayfalar 33 - 38
Kişilik, bireyin her işlevinde otomatik olarak kendini gösteren, kolayca değişmeyen, büyük ölçüde bilinçdışı olarak kazanılmış davranış örüntüleri, algılama ve düşünme biçimleridir. Kişiliğin sağlıklı bir biçimde gelişip olgunlaşması, genetik, ailesel, çevresel birçok faktörden etkilenen, karmaşık, bazen risklerle dolu yaşam süreçlerinden geçerek gerçekleşir. Bu süreçler boyunca yaşanan eksiklikler/travmalar/bozukluklar, ruhsal yapıyı oluşturan birçok parçanın bütünleşmesini (integration) engelleyerek, kişiliğin yapılanmasında bozuklukların gelişmesine yol açabilir. Kişilik bozukluklarının tedavisinde psikoterapi esas olmak üzere, ilaç ve gerektiğinde hastane tedavisi birlikte kullanılır ve genellikle iyileşme uzun bir süreci kapsar. Sık hastaneye yatış gerekebilir. Yataklı servislerde kişilik bozukluğu gösteren hastalarla çalışmak, tüm tedavi ekibi ve 24 saat bakım vermekte olan hemşireler için zorluklar içerir. Bunların en başında “terapötik çerçeveyi” (nerede, ne zaman ve ne kadar süreyle görüşüleceği, hastanın ve terapistin üzerlerine düşen görevler gibi anlaşmaları içeren, tedaviyle ilgili düzenlemeler tarafından yaratılan psikanalitik/psikoterapötik ortam) korumakta yaşanan sorunlar gelir. Hemşireler bu hastalara özgü geliştirdikleri bakım planları ile çerçeveyi koruyarak terapötik ilişkiyi oluşturabilirler. Bu derleme, kişilik bozukluğu gösteren hastalarla çalışan hemşirelere ve psikiyatri hemşireliği öğrencilerine rehber oluşturmak üzere iki bölüm olarak planlanmıştır. Birinci bölümünde, kişilik bozuklukları, klinik görünüm ve tedavi süreçleri, ikinci bölümde ise en sık görülen hemşirelik tanıları, hedefler ve hemşirelik girişimleri hakkında bilgi verilmesi amaçlanmıştır.

8. 
Çözümlenmemiş Bir Konu: Psikiyatrik Bozukluğu Olan Hastanın Gönülsüz/Zorla Tedavi Edilmesi
An Unresolved Issue: Involuntary/Compulsory Treatment of Patients with Psychiatric Disorders
Rahime Aydın Er, Mine Şehiraltı
Sayfalar 39 - 42
Gönülsüz/zorla tedavi etme veya hastaneye yatırma özellikle psikiyatrik bozukluğu olan hastalarda sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. Hastanın zorla tedavi edilmesine yönelik gerekçe, hastaların hastalığı ve tedaviye gereksinimi olduğunu kabul etmemelerine bağlı olarak aydınlatılmış onam veremeyecek durumda olmalarına dayandırılmaktadır. Buna bağlı olarak psikiyatrik bozukluğu olan hastaların tedaviyi ret kararları dikkate alınmamakta hatta hastalar gönülsüz olarak vekil onamıyla hastaneye yatırılmaktadır. Hastanın istemsiz tedavi edilmesi haklarına ve dokunulmazlıklarına bir müdahale olması nedeniyle sağlık çalışanlarının bir takım etik ikilem ve hukuki sorun yaşamalarına neden olabilmektedir. Gelişmiş ülkelerde kabul edilen sağlık politikaları, ruh sağlığı yasaları ve meslek etik kodları gibi düzenlemeler, psikiyatrik bozukluğu olan hastaların gönülsüz olarak zorla hastaneye yatırılmaları ve aydınlatılmış onam alınmadan tedavi edilmeleri konusundaki etik sorunların çözümünde yol gösterici olmuştur. Zorla tedavi etmeye yönelik düzenlemelerin temelde iki ana görüşe dayandığı belirtilmektedir. İki görüşte de hastada psikiyatrik bozukluk tanısı şart koşulmakta; ilk görüş tehlikeliliğin varlığına veya olasılığına, ikincisi tedavi gereksinimine odaklanmaktadır. Türkiye’de kapsamlı bir ruh sağlığı yasasına ve diğer yol göstericilerine gereksinim duyulmakla birlikte Türkiye Psikiyatri Derneği tarafından hazırlanan Ruh Sağlığı Yasası Taslağı henüz kabul edilmemiş, dolayısıyla psikiyatrik bozukluğu olan hastaların hakları ve meslek etiği kodları da uygulamaya aktarılamamıştır. Bu nedenle sağlık ekibi hasta tedaviyi reddettiğinde veya hastaneye yatmak istemediğinde yapılacaklarla ilgili karar vermede güçlük yaşayabilmektedirler. Bu derleme yazıda farklı ülkelerde psikiyatrik bozukluğu olan hastaların zorla veya gönülsüz olarak tedavi edilmelerine ilişkin koşullar ve ülkemizde bu konuya ilişkin gelişmeler anlatılacaktır.

OLGU SUNUMU
9. 
Ergende Esrar Kullanımı: Toplum Ruh Sağlığı Yaklaşımı (Olgu Sunumu)
The Use of Marijuana in Adolescents: Societal Mental Health Approach (A Case Report)
Dilek Akkuş
Sayfalar 43 - 46
Bu vaka psikiyatri hemşiresi ve bağımlılık danışmanı olarak, bağımlılık açısından risk oluşturan ergenlerin okul ruh sağlığı çalışmalarında biyo-psiko-sosyal değerlendirilmesini içermektedir. Ergen ile haftada 1 saat olmak üzere 3 ay görüşülmüş, görüşmelere halen devam edilmektedir. Endüstri Meslek Lisesinde esrar kullandığı belirlenen AC 16 yaşında 10. sınıfta okuyan bir öğrencidir. Çok sessiz, içine kapanık, saygılı bir öğrenci olarak tanımlanan AC’nin ders başarısının düşük olduğu bildirilmiştir. AC ile ilk görüşmede bağımlılık konusunda bilinçlendirme yapılarak, danışma süreci için anlaşma yapılmıştır. AC’de yoksunluk belirtileri bulunmamaktadır. İlk dört görüşmede AC ile birlikte sosyal çevresi, sosyal aktiviteleri, aile yaşantısı, okul ilişkileri ve ders programında değişikliğe gidilmiştir. Okulda bölüm öğretmenleri ile iletişime geçilerek nasıl destek olabilecekleri konuşulmuştur. AC‘nin annesinin anksiyete ve depresyon bulguları değerlendirilerek psikiyatriste yönlendirilmiş, anneye depresyon tanısı konularak ilaç tedavisi başlanmıştır. Beşinci görüşmede dışkısını kaçırdığını söyleyen AC çocuk cerrahisine yönlendirilmiştir. Altıncı ve yedinci görüşmelerde kendinin, duygularının farkına varma ve ifade etme konularında egzersizler yapılarak rol play yöntemi ile duygularını ifade etmesi sağlanmıştır. Devam eden görüşmelerde AC’nin duygu ifadelerine daha fazla yer verdiği ve hoşlanmadığı durumlar hakkında konuşabildiği gözlenmiştir. AC ergenlik döneminin çalkantıları yanında madde kullanımı açısından riskli bir bölgede yaşayan, sosyal ilişkilerinde çekinik, ailede sevildiğini hissetmeyen, kardeşleri ile kıyaslanan, okulda silik ve başarısız bir öğrencidir. Üç ay sonunda AC’nin yaşamındaki yeni dengelerle danışma süreci devam etmiştir.

LookUs & Online Makale