Journal of Psychiatric Nursing - J Psy Nurs: 4 (1)
Volume: 4  Issue: 1 - 2013
1.Frontmatter

Pages I - III

RESEARCH ARTICLE
2.Hopelessness and Healthy Life Style Behaviors In Patients With Coronary Artery Disorder
Ayşegül Savaşan, Mine Ayten, Oktay Ergene
doi: 10.5505/phd.2013.07279  Pages 1 - 6
Amaç: Koroner arter hastalarında umutsuzluk ve sağlıklı yaşam biçimi davranışlarını değerlendirmek; etkili faktörleri belirlemek ve umutsuzluk düzeyinin sağlıklı yaşam biçimi davranışlarına etkisini incelemek araştırmanın amacını oluşturmaktadır. Yöntem: Tanımlayıcı nitelikteki bu araştırma, İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Kardiyoloji Kliniği’nde 2009 Ekim - 2010 Ocak aylarında yatarak tedavi gören, Koroner Arter Hastalığı tanılı 175 birey ile yapılmıştır. Veriler Sağlıklı Yaşam Biçimi Davranışları Ölçeği (SYBD), Beck Umutsuzluk Ölçeği (BUÖ) ve Tanıtıcı Bilgi Formu ile toplanmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde yüzdelik, ortalama, standart sapma ve Korelasyon Analizi kullanılmıştır. Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 57±11’dir. %77’i erkek, %23’ü kadın; %41’i ilkokul mezunudur. Hastaların SYBD toplam puan ortalaması 128±22’dir. SYBD alt ölçek puan ortalamaları ise şöyledir: Sağlık sorumluluğu 21±5; fiziksel aktivite 14±5; beslenme 22±5; manevi gelişim 26±5; stres yönetimi 19±4; kişilerarası ilişkiler puanı ise 27±5’dir. BUÖ puan ortalaması 7±5’dir. SYBD puan ortalamaları ile BUÖ puanı arasındaki ilişki incelendiğinde; umutsuzluk ile toplam SYBD (r = -0.261,p=0.00), fiziksel aktivite (r = -0.247, p=0.00), manevi gelişim (r=-0.355,p=0.00), kişilerarası ilişkiler (r = -0.154,p=0.04) ve stres yönetimi (r = -0.205, p= 0.00) arasında negatif yönde zayıf ilişki saptanmıştır. Umutsuzluk arttıkça SYBD, fiziksel aktivite, manevi gelişim, kişilerarası ilişkiler, stres yönetimi puanı düştüğü görülmektedir. Sonuç: Hastaların sağlıklı yaşam konusunda bilinçlenmelerini, sağlıklı yaşam biçimi davranışlarını artırmalarını sağlayan eğitim ve rehabilitasyon programlarının oluşturulması önerilmektedir.
Objective: The aim of this study was to evaluate hopelessness and healthy life style behaviors, effective factors and to determine the affect of hopelessness on healthy life style behaviors in Coronary Artery Disease patients. Methods: The study was conducted in 175 patients with coronary artery disease at the Izmir Ataturk Education and Research Hospital between October 2009 and January 2010. The patients were evaluated with Healthy Living Style Behaviors Scale (HLSBS), Beck’s Hopelessness Scale (BHS) and Information Form. Percentage, average, standard deviation and Correlation Analyses were used in evaluation of data. Results: The average age was 57±11. 77% of them were men and 23% of them were women; 41% were elementary school graduates and 77% were married. Total HLSB score average of patients was 128±22. HLSB sub scale score averages on the other hand were as follow: health consciousness 21±5; physical activity 14±5; nutrition 22±5; spiritual development 26±5; stress management 19±4; relations with others 27±5. BHS score average was 7±5. A weak relationship on the negative side has been determined between hopelessness and total HLSB (r= -0.261, p=0.00), physical activity (r= -0.247, p=0.00), spiritual development (r= -0.355, p=0.00), interrelationships (r= -0.154, p=0.04) and stress management (r= -0.205, p=0.00) upon examination of relationship between the HLSB score averages and BHS scores. As the score of hopelessness increases, scores of HLSB, physical activity, spiritual development, relations with others and stress management decrease.
Conclusion: It was suggested the constitution of educational and rehabilitation programs for making patients conscious of healthy living and increasing healthy living style behaviors.

3.The Development and Psychometric Evaluation Study of Self-Efficacy for Protecting Adolescences from Substance Abuse Scale
Fatma Eker, Dilek Akkuş, Özge Kapısız
doi: 10.5505/phd.2013.74936  Pages 7 - 12
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı lise öğrencilerinin madde bağımlılığından korunmaya ilişkin öz-yeterlik algılarını ölçmede kullanılabilecek bir ölçek geliştirmektir.
YÖNTEMLER: Ölçeğin geçerlilik ve güvenirlik çalışmaları 1100 (526 kız, 574 erkek) öğrencinin katılımıyla gerçekleştirildi. Ölçek geliştirme çalışmasında kapsam analizi ve açımlayıcı faktör analizine başvuruldu, madde ayırt edicilikleri belirlendi ve Cronbach Alpha güvenirlik sayısı hesaplandı.
BULGULAR: Çalışma sonunda toplam varyansın 50,3’ünü açıklayan dört alt boyut ve bir kontrol maddesi olmak üzere 24 maddeden oluşan bir ölçek elde edildi. Alt boyutlar uzman görüşüne dayanılarak Uyuşturucu/Uyarıcı Maddelerden Uzak Durma (12 madde), Baskı Altında İken Uyuşturucu/Uyarıcı Maddelerden Uzak Durma (4 madde), Uyuşturucu/Uyarıcı Maddeler Konusunda Yardım Arama (4 madde), Uyuşturucu/Uyarıcı Maddeler Konusunda Arkadaşına Destek Olma (3 madde) olarak isimlendirildi. Ölçeğin toplam iç tutarlılık katsayısının (Cronbach’s) 0.81 olduğu bulundu. Alt boyutların iç tutarlık katsayıları 0.45 ile 0.87 arasında değişti. Test tekrar test korelâsyonu pozitif yönde anlamlı derecede ilişkili (p<0.001) bulundu.
SONUÇ: Sonuçlar 24 madde ve dört alt boyutu olan ölçeğin lise öğrencileri için geçerli ve güvenilir bir ölçme aracı olduğunu göstermiştir. Farklı sosyoekonomik ve öğrenim düzeylerinde geçerlik güvenirlik çalışmalarının yapılması önerilmiştir. Sonuç olarak Ergenler İçin Madde Bağımlılığından Korunma Ölçeği madde bağımlılığı önleme programlarının etkinliğini ölçmede yararlı pratik bilgiler sağlayabilir.

OBJECTIVE: The purpose of the study was to develop a scale in order to measure perceived self-efficacy beliefs of high school students regarding protecting themselves from substance abuse.
METHODS: 1100 ( 526 female, 524 male) high school students participated in the validity and reliability studies. Content analysis and exploratory factor analysis was applied in validity study. Item discriminations were tested and determined the reliability of scale Cronbach Alpha internal consistency coefficient were calculated.

RESULTS: Self-Efficacy for Protecting Substance Abuse Scale was explained 50.3% of the total variance. The scale was composed of 24 items with four factors and one control item. Regarding to experts’ opinion sub scales were named as Staying Away from Drugs/ Stimulant Drugs- General (12 items), Staying Away From Drugs/ Stimulant Drugs- Under Pressure (4 items), Help-Seeking about Drugs/ Stimulant Drugs (4 items), Supporting a Friend about Drugs/ Stimulant Drugs (3 items). Cronbach internal consistency coefficient of the whole scale was found to be.81. Internal consistency of sub scales were ranged.45-.87. Test-retest correlation was significantly positively correlated (p<0.001).
CONCLUSION: These results suggest that 24-item scale for high school students is a reliable and valid measure with four sub-scales. We advocate further research to find out the validity of the scale among individuals from different socioeconomic and education settings. Finally, Self-Efficacy for Adolescences Protecting Substance Abuse Scale may provide useful practical information to measure effectiveness of substance abuse prevention programmes.

4.Levels of Comminaciation Skills of Service Education Nurses
Hanife Tiryaki Şen, Feride Taşkın Yılmaz, Özlem Pekşen Ünüvar
doi: 10.5505/phd.2013.70188  Pages 13 - 20
AMAÇ: Araştırma, hizmet içi eğitim hemşirelerin iletişim beceri düzeylerini ve etkileyen kişisel ve mesleki özellikleri belirlemek amacı ile gerçekleştirilmiştir.
YÖNTEMLER: Araştırma, 01 Haziran – 30 Kasım 2009 tarihleri arasında tanımlayıcı ve kesitsel olarak yapılmıştır. Araştırmanın evrenini İstanbul ili kamu hastanelerinde ve birinci basamak sağlık hizmetlerinde görev yapan 123 hizmet içi eğitim hemşiresi oluşturmuş olup, örnekleme çalışmaya katılmayı kabul eden ve veri toplama aracını eksiksiz dolduran 91 hizmet içi eğitim hemşiresi dahil edilmiştir. Veriler, kişisel ve mesleki özellikleri içeren bilgi formu ile İletişim Beceri Ölçeği kullanılarak toplanmıştır. Verilerin istatistiksel değerlendirilmesinde yüzdelik, t-testi, tek yönlü varyans analizi ve Pearson korelasyon analizi kullanılmıştır.
BULGULAR: Hizmet içi eğitim hemşirelerinin yaş ortalaması 35.07 ± 5.18 olarak bulunmuş olup %97.8’inin kadın, %83.5’inin evli, %72.5’inin çocuk sahibi, %41.8’inin önlisans mezunu olduğu, %35.2’sinin birinci basamak sağlık kuruluşunda çalıştığı ve %37.4’ünün 16-20 yıldır hemşirelik yaptığı belirlenmiştir. Katılımcıların %71.4’ünün 1-5 yıldır hizmet içi eğitim hemşiresi olarak çalıştığı ve %53.8’inin hizmet içi eğitim hemşireliği dışında ek görevi olduğu saptanmıştır. Hizmet içi eğitim hemşirelerinin iletişim beceri puanı 189.45 ± 14.02 olarak bulunmuştur. Katılımcıların yaşının, medeni durumunun, çocuk sahibi olmasının, eğitim durumunun, mesleki deneyim süresinin, hizmet içi eğitim hemşireliği olarak görev yapma süresinin ve ek görev varlığının iletişim becerilerini etkilemediği belirlenmiştir (p>0.05).
SONUÇ: Sağlık hizmetlerinde hemşirelerin mesleki bilgi ve becerilerini arttırmada önemli rolü olan hizmet içi eğitim hemşirelerinin iletişim becerilerinin genel olarak iyi düzeyde olduğu, kişisel ve mesleki özelliklerinin iletişim becerilerini etkilemediği saptanmıştır.
OBJECTIVE: The research was carried out to determine communication ability levels of in service education nurses and personal and professional characteristics which affect this skills.
METHODS: The research was done descriptive and cross-sectional in between 12 June- 30 June 2009. The study population included 123 in service education nurses working in public hospitals and primary health services in Istanbul. It was included in sample 91 in service education nurses who accepted to participate and filled out data collection tool completely. Datas were collected by using information form which contained personal and professional characteristics and communication skill scale. Percentage, t-test, one-way ANOVA and Pearson correlation analysis were used in statistical analizing.
RESULTS: Average years of age of in service education nurses was established 35.07-5.18, 97.8 % of tham were female, 83.5% were married, 72.5% had a child, 41.8 % gradueded associate degree, 35.2 % worked in primary health services, 37.4% had been working in profession for 16-20 years. It was determined 71.4% of participants had been working as in service education nurses for 1-5 years and 53.8 % of those had additional tasks besides in service education nursing. Average point of communication skills of in service education nurses was found 189.45-14.02. It was determined that age, marital status, having a child, education level, professional experience lenght, in service education nursing period and existing of additional tasks didn't affect communication skills (p>0.05).
CONCLUSION: It was established that communication skills of in service education nurses which are important to improve professional knowledge and skills of nurses in health services were generally well and personal and professional characteristics didn't affect communication skills.

5.Living with a husband on hemodialysis: “Tides in the life of wives”
Meltem Meriç, Fahriye Oflaz
doi: 10.5505/phd.2013.96268  Pages 21 - 26
AMAÇ: Bu çalışma, eşi hemodiyaliz tedavisi alan kadınların bu süreci nasıl yaşadıklarını, bu konudaki duygu ve düşüncelerini tanımlamak amacıyla yapılmıştır.
YÖNTEMLER: Çalışma 10 Şubat 2008- 15 Mayıs 2008 tarihleri arasında bir eğitim hastanesinin Nefroloji kliniğinde, hemodiyaliz hastalarının eşlerinden çalışmaya katılmayı kabul eden 15 kadın eş ile yapılmıştır. Çalışma, nitel araştırma tasarımlarından biri olan fenomenolojik yaklaşım kullanılarak yapılmıştır. Veriler, yüz yüze derinlemesine görüşme yöntemi kullanılarak daha önceden araştırmacı tarafından oluşturulan yarı yapılandırılmış görüşme formu ile toplanmıştır. Katılımcılarla her bir görüşme 45-50 dakika sürmüş, ses kayıt cihazı ile görüşmeler kaydedilmiştir. Veri analizi yapılırken Colaizzi’nin fenomenolojik yorumlama yöntemi kullanılmıştır.
BULGULAR: Katılımcılar kendi yaşantı ve duygusal durumunu açıklarken çoğunlukla hasta eşin durumuna ve duygularına göre yaşadıkları gelgitlerden bahsetmişlerdir. Bu nedenle “GELGİT” kavramı eşlerin yaşantılarını tanımlayan ana tema olarak belirlenmiş ve neredeyse tamamı tüm ifadelerinde gelgitler içeren yaşantı, duygu ve düşüncelerden söz etmişlerdir. Eşlerin eşinin duygusal durumuna göre değişim yaşadıkları, yaşamlarını hasta eşin ihtiyaçlarına göre değiştirdikleri ayrıca eşe karşı “eş olma” ve “bakıcı olma” arasında farklı düşünceler yaşadıkları görülmüştür. Diyalizin ümit mi ümitsizlik mi olduğuna ilişkin ve bağımlılık yaratan mı yoksa bağımsızlaştıran bir süreç mi olduğu konusunda değişken duygu ve ifadelerinin olduğu saptanmıştır.
SONUÇ: Hemodiyaliz süreci tedaviyi alan hastaların yaşamlarını değiştirdiği kadar; hastayla birlikte bu deneyimi paylaşan eşlerin yaşamlarını da büyük oranda etkilemektedir. Eşler kendi yaşamlarını “hayat birlikte yaşanıyor” şeklinde belirtmektedir. Eşlerin yaşamlarını kolaylaştıracak destekleyici yardıma ihtiyaç duydukları düşünülmektedir.
OBJECTIVE: The purpose of this study was to explain the experiences, feelings and perceptions of the wives of hemodialysis patients.
METHODS: The study was performed between February 10 and May 15, 2008 in the nephrology department of a training hospital. A total of 12 wives who were willing to participate in the study constituted the study sample. The phenomenological design and interpretation was used. Data were collected by in-depth one-to-one interviews by using a semi-structured interview guide. Each interview lasted 45-50 minutes and was tape-recorded. Colaizzi’s interpretation method was used for data analysis.
RESULTS: Wives of hemodialysis patients talked about the tides in their lives according to the patient’s medical condition and feelings. For this reason, “THE TIDES” was the main theme describing their experience. Almost all the wives stated that all aspects of their own lives such as feelings, experiences and thoughts were changing or fluctuating like the tides according to the patient’s feelings, experiences and thoughts. They were experiencing fluctuations between being a wife and a caregiver. Other fluctuations were between the meaning of hemodialysis as hope or hopelessness and fluctuations between dependence and independence. In addition, they questioned whether hemodialysis was a treatment or health problem. Their feelings and lives were changing and fluctuating based on the patients' perceptions and problems in the continuum of the treatment process.
CONCLUSION: The hemodialysis process causes many changes in the lives of the wives who share every aspect of their husbands’ lives as well as the patients themselves. The wives stated “life is experienced together”. They need supportive help to facilitate living with their husbands on hemodialysis.

6.Levels of Death Anxiety, Death Related Depression of Health Personnel Providing Emergency Medical Services and Their Coping Methods
Gülten Acehan, Fatma Eker
doi: 10.5505/phd.2013.07379  Pages 27 - 35
AMAÇ: Bu çalışma; Düzce ilindeki acil tıp hizmeti veren sağlık personelinin ölüme ilişkin kaygı ve depresyon durumları ile kullandıkları başa çıkma yöntemlerini belirlemek amacıyla tanımlayıcı olarak yapılmıştır.

YÖNTEMLER: Araştırmanın örneklemini Düzce ili sınırları içinde bulunan, acil tıp hizmeti veren kurumlarda çalışan 141 (78K, 63E) sağlık personeli oluşturmuştur. Araştırmanın verileri yüzyüze görüşme yöntemiyle, “Tanıtım Formu”, Templer (1970)’in geliştirdiği “Ölüm Kaygı Ölçeği” ve Templer ve arkadaşları (1990) tarafından geliştirilen “Ölüme İlişkin Depresyon Ölçeği” uygulanarak toplanmıştır. Verilerin istatistiksel analizinde t testi, tek yönlü varyans analizi (ANOVA), Kruskal-Wallis varyans analizi, Mann-Whitney U testi ve korelasyon katsayısı kullanılmıştır.

BULGULAR: Acil tıp personelinde ölüm kaygısı düşük ve ölüme ilişkin depresyon ise orta düzeydedir. Kadınların ölüm kaygısı puanı ve ölüme ilişkin depresyon puanı erkeklere göre daha yüksektir. Başa çıkma yöntemi olarak etkin olmayan yöntemleri kullananların ölüm kaygısı ve ölüme ilişkin depresyon düzeylerinin yüksek olduğu görülmüştür. Ölüm kaygısı ile ölüme ilişkin depresyon arasında ve acil tıp hizmetlerinde çalışma süresi ile ölüme ilişkin depresyon arasında pozitif yönde anlamlı ilişki olduğu bulunmuştur.

SONUÇ: Bu çalışma acil tıp hizmeti veren sağlık personelinin psikolojik danışmanlık hizmetlerine ve ölümle başa çıkmada kullanabilecekleri etkin yöntemlere ilişkin eğitime ihtiyaçları olduğunu ortaya koymuştur.

OBJECTIVE: This study has been carried out descriptively with the purpose to specify the death anxiety and death related depression of health personnel providing emergency medical services in Province of Düzce and their coping methods.
METHODS: Sample of study was 141 (78F, 63M) health personnel working in emergency medical services providing institutions found within the borders of the Province of Düzce. Research data has been collected by applying “Introduction Form”, “ Templer's Death Anxiety Scale” and “Death Related Depression Scale” tests, Kruskal–Wallis variance analysis, Mann-Whitney U test and correlation coefficient have been used in the statistical analysis of data.
RESULTS: Death anxiety in emergency medical personnel is low and death related depression was at a medium level; death anxiety and death related depression scores of women were higher in comparison to men. Death anxiety levels and death related depression scores of personnel using inneffective coping methods were higher. It has been found that there were significant relation between death anxiety and death related depression and significant relation between duration of working in emergency medical services and death related depression positively.
CONCLUSION: In this study it has been found that personnel working in emergency medical services need psychological counseling and education about effective coping methods with death fact.

CASE REPORT
7.Termination In Psychotheraphy: A Case Report Which Consists Of The Difficulties In Termination Phase
Nurhan Eren
doi: 10.5505/phd.2013.99608  Pages 36 - 45
Bu makalede, psikoterapide sonlanma süreci ele alınmakta ve sonlanma aşamasında zorluklar içeren bir olgu tartışılmaktadır. Makalede sunulan olgu, üst düzey sınır kişilik örgütlenmesi içinde yer almakta, DSM-IV I. Eksen’de majör depresyon, II. Eksen’de histrionik kişilik bozukluğu ve şizoid kişilik özellikleri göstermektedir.
Olgunun psikoterapisinde psikodinamik yönelimli bireysel sanat psikoterapi yöntemi kullanılmıştır. Psikoterapinin ilk yılında, danışan terapiste karşı olumlu bir aktarım geliştirerek terapisti idealize etmiş ve ideal anne/kendilik nesnesi gereksinimini yansıtmıştır. Sanat psikoterapisinin kullanılması (resim), danışanın travmatik ve kaotik içsel yaşantıları için taşıyıcı bir kap işlevi sağlamıştır. Danışanın yaptığı resimler, terapi ilişkisinde bir araç oluşturmuştur. Resim yapma yoluyla danışanın yetersizlik duygularının onarımına ve kendini geliştirebilmesine olanak sağlanmıştır. Bu aşamada, terapistle özel bir bağ kurulması, danışanın kendilik nesnesi ihtiyacının doyurulmasına ve depresif belirtilerin azalmasına yol açmıştır. Ancak ilerleyen aşamada terapinin/terapistin sınırları fark edildiğinde hayal kırıklığı oluşmuş, ayrılma-bireyselleşme çatışmasının açığa çıkmasıyla, danışan bir yandan psikoterapide kalmak diğer yandan da ayrılmak istemiştir. Aynı zamanda bu süreç danışanın kendini ayrı bir birey olarak görmeye yönelik çabalarını da başlatmıştır.
Üçüncü yılın sonunda danışan planlandığından erken psikoterapiyi sessizce terk etmiş, olumsuz aktarım yeterince çalışılamamış, ancak bir yıl sonra terapistle görüşmeye gelerek süreci tamamlayabilmiştir.
In this paper, the termination phase in psychotherapy is discussed and a case report of a psychotherapy process which consists difficulties in termination phase is presented. Personality structure of this case displays high-level borderline organization and diagnosis major depression according to Axis I and histrionic personality disorder and schizoid personality features according to Axis II of the Diagnostic and Statistical Manual (DSM-IV).
In this patient individual art psychotherapy with psychodynamic orientation was used. In the first year of psychotherapy process the patient, by developing a positive transference for the therapist, idealized her and reflected therapist needs for “ideal motherhood/self-object”. The utilization of art therapy (painting) functioned as a container that holds traumatic and chaotic inner lives of the patient. It served as a means for the dyadic relationship formed with painting therapy and thereby allowed to repair narcissistic structure and to improve him/her. In this stage, depressive symptoms were resolved through fulfilling the patient’s need of self-object. However, in later stages when patient realized the limits of the therapy/therapist, a feeling of disappointment occurred and it revealed the patient’s struggle of separation-individualization and desire to terminate the psychotherapy process. At the same time, this process triggered patient’s efforts to perceive herself as an individual.
In the third year the patient terminated the process of therapy without even informing the therapist in a way that can be considered as acting out response and only one year later the patient completed the process through coming for an interview with the therapist.
In this case patient’s object relationships, difficulties about the separation and especially the effects of psychotherapy that continued after completing the process were presented.

REVIEW
8.The Socio-Cultural Factors That Affect Violence To Health Care Personnel
Ayşe Büyükbayram, Hale Okçay
doi: 10.5505/phd.2013.14622  Pages 46 - 53
Sağlık kurumlarında yaşanılan saldırı ve şiddet olayları son yıllarda giderek artmaktadır. Bu durum hastalar, hasta yakınları ve çalışanlar arasındaki ilişkiyi bozmakta ve sağlık çalışanlarının moral ve motivasyonunu azalmakta, çalışanların hastalara sunduğu hizmet kalitesi dolaylı olarak düşmekte, çalışanlarda psikolojik sorunlar ortaya çıkabilmekte ve hatta çalışanların işten ayrılmalarına neden olabilmektedir. Bu derlemede sağlık çalışanlarına yönelik şiddeti etkileyen sosyo kültürel nedenleri ortaya koymak ve şiddet olaylarının giderilmesini/en aza indirilmesini sağlayacak “koruyucu önlemlerin geliştirilmesinde”, doğası, oluşumu, ortaya çıkışına katkıda bulunan faktörler hakkında literatür doğrultusunda bilgi vermek amaçlanmıştır.
The violence to health care workers has increased recently. This adversely affects the relation between health care workers and patients and their care givers and results in decline in motivation of the health care personnel and the quality of the service that they offer. Psychological problems may appear and it even leads to the resignation. This study aims to display the socio cultural reasons that influence violence to health care personnel and factors that contribute to the “development of precautions” which help the elimination/minimizing of the violent acts and its nature, development and emergence in accordance with the literature.

TEZ TANITIM
9.Mental status evaluation of patients with chronic kidney disease
Elif Ok
Page 54
Abstract |Full Text PDF

SCALE PRESENTATION
10.Kişilik Bozukluğu Hastalarına Karşı Tutumlar Ölçeği (KBH-TÖ)
Nurhan Eren
Page 55
Abstract |Full Text PDF

LookUs & Online Makale