1. | Ön Sayfalar Frontmatter Sayfalar I - III |
2. | Editörden Editorial Sayfa IV |
DENEYSEL ARAŞTIRMA | |
3. | Koroner Anjiyografi ve Perkütan Transluminal Koroner Anjiyoplasti İşlemi Öncesi Uygulanan Müzik Eşliğinde Progresif Kas Gevşeme Egzersizinin Bireylerin Anksiyete Düzeylerine Olan Etkisi The Effects of Progressive Relaxation Exercises Applied with Music Before Coronary Angiography and Percutaneous Transluminal Coronary Angioplasty on the State and Trait Anxiety of People Özgür Demir, Hülya Arslantaşdoi: 10.5505/phd.2014.78942 Sayfalar 113 - 121 AMAÇ: Çalışma, koroner anjiyografi ve perkütan transluminal koroner anjiyoplasti işlemleri öncesi uygulanan müzik eşliğinde progresif kas gevşeme egzersizinin bireylerin durumluluk-süreklilik anksiyete düzeylerine olan etkisini belirlemek amacıyla yapılmıştır. YÖNTEMLER: Yarı-deneysel bir araştırma olup ön test-son test, kontrol gruplu desen düzeninde uygulanmıştır. Araştırmada örneklem büyüklüğü her bir grup için 50 olarak belirlenmiş ve 50 deney koroner anjiyografi, 50 deney perkütan transluminal koroner anjiyoplasti ve 50 kontrol grubu olmak üzere toplam 150 hasta örnekleme alınmıştır. Araştırmaya katılmayı kabul eden deney ve kontrol grubundaki hastalara işlem öncesi, Kişisel Bilgi Formu, Durumluluk-Süreklilik Anksiyete Ölçeği doldurulmuştur. Bu işlemlerin tamamlanmasının ardından deney koroner anjiyografi ve deney perkütan transluminal koroner anjiyoplasti grubunda yer alan hastalara işlemden 30 dk önce müzik eşliğinde progresif kas gevşeme egzersizi uygulanmış, kontrol grubuna ise herhangi bir girişimde bulunulmamıştır. Araştırmacı, deney grubuna yapılan girişimler sırasında konuşmadan ve müdahale etmeden bireylerin yanında bulunmuştur. İşlem sonrası durumluluk-süreklilik anksiyete ölçekleri her üç gruba da işlemden 30 dk sonra tekrar uygulanmıştır. BULGULAR: Deney koroner anjiyografi ve deney perkütan transluminal koroner anjiyoplasti grubundaki bireylerin durumluluk-süreklilik anksiyete puan ortalamaları değerlerinde, müzik eşliğinde yapılan progresif kas gevşeme egzersizi uygulaması sonrası düşüş görülmüş olup kontrol grubunun durumluluk-süreklilik anksiyete puan ortalamalarında herhangi bir değişiklik olmamıştır. SONUÇ: Koroner anjiyografi ve perkütan transluminal koroner anjiyoplasti işlemi öncesi kardiyoloji servisinde müzik eşliğinde uygulanan progresif kas gevşeme egzersizinin bireylerin anksiyete düzeylerini belirgin düzeyde azaltması nedeniyle kardiyoloji servisi rutinleri içinde yer alması sağlanmalı, bu amaçla kardiyoloji servisinde primer uygulatıcılar olarak hemşireler sorumluluk almalıdırlar. |
NITELIKSEL ARAŞTIRMA | |
4. | Kırsal Bir Bölgedeki Yetişkinlerde Ruhsal Sorunların Belirlenmesi An Identification of Mental Problems Experienced by Adults in a Rural Area Ebru Dığrak, Deniz Koçoglu, Belgin Akındoi: 10.5505/phd.2014.35220 Sayfalar 122 - 128 AMAÇ: Araştırma, kırsal bir bölgede yaşayan 18-65 yaş arasındaki bireylerde ruhsal durumun saptanması ve ilişkili faktörleri incelemek amacıyla tanımlayıcı olarak yapıldı. YÖNTEMLER: Çalışmanın örneklemi, basit rastgele örnekleme yöntemi ile 190 birey üzerinden yürütüldü. Araştırmada bireylerin sosyodemografik ve sağlık durumu ile ilgili özelliklerini değerlendirmek için bilgi formu ve ruhsal durumunu belirlemek amacıyla 53 soruluk “Kısa Semptom Envanteri (KSE)” kullanıldı. Analizlerde t testi, tek yönlü varyans analizi (ANOVA) ve çoklu regresyon analizi yapıldı. BULGULAR: Araştırma katılan bireylerin KSE alt boyutlarına göre en yüksek puan ortalamasına sahip olan ruhsal belirtileri sırayla, obsesif kompulsif bozukluk, kişilerarası duyarlılık, ek madde ve hostilite; en az puan ortalaması olan ruhsal belirtiler ise fobik anksiyete, ve psikotizim olarak belirlendi. Global indekslerden Rahatsızlık Ciddiyet İndeksi (RCİ) puanı düşük, Semptom Rahatsızlık İndeksi (SRİ) ve Belirti Toplam İndeksi (BTİ) puan ortalamaları orta düzeye yakın olarak belirlendi.Çoklu regresyon analizine göre RCİ için; aylık gelir ve çekirdek ailede yaşama, BTİ için; gelir ve kronik hastalığa sahip olma, SRİ içinse; aylık gelir belirleyici faktörler olarak belirlendi. SONUÇ: Araştırmada kırsal alanda ruhsal hastalıklara ilişkin bulguların yaygın olarak görüldüğü ve bu bulguların görülmesinde gelir, aile yapısı gibi bazı sosyodemografik değişkenlerin belirleyici olduğu sonucuna ulaşılmıştır. |
5. | Muhtarlara Verilen Ruhsal Hastalığa Yönelik Damgalama İle Mücadele Eğitiminin Etkililiğinin Araştırılması Investigating the Effectiveness of Education of the Fight Against Stigma on Mental Illness to Headmen Mahire Olcay Çam, Ayşegül Bilge, Esra Engin, Zehra Baykal Akmeşe, Emel Öztürk Turgut, Nurcan Çakırdoi: 10.5505/phd.2014.22931 Sayfalar 129 - 136 AMAÇ: Toplum liderleri olarak muhtarlara verilen ruhsal hastalığa yönelik damgalama ile mücadele eğitiminin etkililiğini belirlemek amaçlanmıştır. YÖNTEMLER: Araştırma, öntest-sontest kontrol grupsuz bir araştırmadır. Veri toplama aracı olarak, Birey Tanıtım Formu, Bilge ve Çam (2008) tarafından geçerlilik ve güvenirliği yapılan Ruhsal Hastalığa Yönelik İnançlar Ölçeği ve Bağ ve Ekinci (2005) tarafından geçerlilik ve güvenirliği yapılan Ruhsal Sorunları Olan Bireylere Yönelik Toplum Tutumları Ölçeği kullanılmıştır. Etik kurul, araştırma yeri ve araştırmaya katılmayı kabul eden muhtarlardan izinler alındıktan sonra, eğitim öncesi veri toplama araçları uygulanmıştır. Damgalama ile mücadele eğitimi sonrası ölçekler yeniden uygulanmıştır. BULGULAR: Muhtarların %72.2’sinin hizmet verdikleri bölgede ruhsal-psikolojik sorunu olan bireylerle nadiren karşılaştığı, %66.7’sinin ise ruhsal problemi olan kişilere girişimde bulunmadığı belirlenmiştir. Muhtarların %33.3’ünün akıl hastalığı denince akıllarına ilk gelen hastalık olarak ‘Akli dengesini yitirmiş, dengesizlik, delilik’ yanıtını verdiği belirlenmiştir. İyi Niyet Alt Ölçeği eğitim öncesi ve eğitim sonrası puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmıştır (Z=-2.350, p=0.019). Toplum Ruh Sağlığı İdeolojisi Alt Ölçeği puan ortalamasının eğitim sonrası yükseldiği ve Utanma Alt Ölçeği puan ortalamasının eğitim sonrası düştüğü saptanmıştır. SONUÇ: Sonuç olarak muhtarlara uygulanan ruhsal hastalığa yönelik damgalama ile mücadele eğitiminin, muhtarların bu hastalıklara yönelik utanma duygusu ve tutumlarında olumlu değişiklikler yapmasından dolayı etkili olduğu belirlenmiştir. |
6. | Hemşirelerin Profesyonel Değerleri ve Etkileyen Faktörler Nurses’ Professional Values and Affecting Factors Songul Göriş, Züleyha Kılıç, Özlem Ceyhan, Arzu Şentürkdoi: 10.5505/phd.2014.74046 Sayfalar 137 - 142 Amaç: Bu araştırma hemşirelerin profesyonel değerlerini ve etkileyen faktörleri belirlemek amacıyla tanımlayıcı olarak yapıldı. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya bir ilin Devlet Hastanesinde çalışan, çalışma kriterlerine uyan ve çalışmayı kabul eden 120 hemşire alındı. Araştırmanın verileri tanıtım formu ve profesyonel değerler ölçeği kullanılarak toplandı. Bulgular: Araştırma bulgularına göre; hemşirelerin; %57.5’i 30-39 yaş grubunda, %85.8’i kadın, %79.2’si evli ve %56.7’si lisans mezunudur. Araştırmada hemşirelerin profesyonel değerler puanı ortalaması 90.7±14.7 olarak bulundu. Çalışmada 40 yaş ve üstü gruptakilerin, erkeklerin, bekâr olanların, yüksek lisans yapanların, idari görevi olanların, dernek üyeliği bulunanların, bilimsel toplantılara katılanların ve profesyonel değerler konusunda eğitim alanların profesyonel değerler ölçeği puanları daha yüksek bulundu fakat istatistiksel olarak bir anlamlılık saptanmadı (p>0.05). Sonuç: Hemşirelerin profesyonel değerler ölçeğinden aldıkları puanların orta düzeyin üzerinde olduğu belirlendi. Hemşirelere profesyonel değerlerle ilgili eğitimlerin planlanması ve bu konuda daha kapsamlı araştırmaların yapılması önerilmektedir. |
7. | Bir Grup Şizofreni Hastasında Tedaviye Uyum ve Etkileyen Etmenlerin Belirlenmesi The Determination of Treatment Adherence and Affecting Factors Among a Group of Patients with Schizophrenia Gül Dikeç, Yasemin Kutludoi: 10.5505/phd.2014.02886 Sayfalar 143 - 148 AMAÇ: Bu çalışma, şizofreni derneklerine gelen, ayaktan takip edilen şizofreni hastalarının tedavi uyumunu ve etkileyen faktörleri belirlemek amacıyla gerçekleştirildi. YÖNTEMLER: Araştırmaya, Mart-Nisan 2013 tarihleri arasında, İstanbul’da bulunan dört Şizofreni Derneği’ne üye, 18-65 yaşları arasında, DSM-IV’e göre kronik şizofreni tanısı almış ve ayaktan takip edilen 35 hasta katıldı. Çalışmanın verileri anket formu, Tıbbi Tedaviye Uyum Oranı Ölçeği (TTUOÖ), Ruhsal Hastalıkların İçselleştirilmiş Damgalama Ölçeği (RHİDÖ), Beck Bilişsel İçgörü Ölçeği (BBİÖ) ve Çok Boyutlu Algılanan Sosyal Destek Ölçeği (ÇBASDÖ) ile toplandı. BULGULAR: Çalışmaya katılan hastaların yaş ortalaması 40.83±7.25, olup %85.7’si erkek ve %40’ı lise mezunudur. Katılımcıların TTUOÖ puan ortalamaları 6.8±1.20’dir. Cinsiyet, eğitim düzeyi, sosyal güvence sahibi olma ile TTUOÖ ortalama puanı gruplar arasında anlamlı fark bulunmazken, ekonomik durum ve TTUOÖ puan ortalaması arasında anlamlı bir fark belirlendi. Hastaların toplam hastaneye yatış süresi ve hastalık süresi ile TTUOÖ puan ortalaması arasında ilişki saptanmadı. TTUOÖ ile RHİDÖ, BBİÖ ve ÇBASDÖ korelasyon bulunmazken, RHİDÖ ve BBİÖ arasında anlamlı pozitif korelasyon saptandı. SONUÇ: Çalışmaya katılan şizofreni hastalarının tedaviye uyumu düşük bulundu. Bu nedenle, ruh sağlığı ve psikiyatri hemşirelerinin, şizofreni hastalarında tedaviye uyumu etkileyen faktörleri belirlemeleri ve toplum ruh sağlığı alanında yapılandırılmış programları uygulamaları önerilebilir. |
8. | Türkiye’de Üniversite Öğrencilerinin Kadına İlişkin “Namus” Algısı Turkish Youth’s Perception of Sexuality / “Honor” in Relation to Women Elif Gürsoy, Hediye Arslan Özkandoi: 10.5505/phd.2014.18480 Sayfalar 149 - 159 AMAÇ: Bu araştırma Türkiye’de kadına ilişkin “namus” algısına yönelik üniversite son sınıf öğrenci tutumlarını ve bunu etkileyen faktörleri belirlemek amacıyla yapılmıştır. YÖNTEMLER: Kesitsel nitelikteki bu çalışma 1 Mart-31 Mayıs 2008 tarihleri arasında Ankara ilinde bulunan sekiz üniversitede öğrenim gören ve çalışmayı kabul eden 1167 kişi (%5.17) ile yapılmıştır. Çalışma verileri, öğrencilerin tanıtıcı özelliklerini içeren Kişisel Bilgi Formu ve Kadına İlişkin Namus Anlayışı Tutum Ölçeği” (KİNATÖ) ile toplanmıştır. BULGULAR: Çalışmada, öğrencilerin genelinin özellikle erkek öğrencilerin evlilik öncesi kadının cinsellik yaşamasına karşı oldukları ve cinsellik yaşanmadıkça flört etmeyi onayladıkları belirlenmiştir. Öğrencilerin kadına ilişkin namus anlayışına yönelik tutumlarını cinsiyet, mezun oldukları lisenin türü ve anne-babanın eğitim durumu gibi üç önemli faktörün etkilediği saptanmıştır. Kız öğrencilerinin erkek öğrencilere, diğer tip (özel, anadolu, fen, düz) lise mezunu öğrencilerinin imam hatip lisesi mezunu öğrencilerine ve anne-babanın eğitim durumu yüksek olan öğrencilerin anne-babasının eğitim durumu düşük olan öğrencilerine göre kadına ilişkin “namus” algısına yönelik tutum puanlarının daha yüksek olduğu görülmüştür. SONUÇ: Çalışma bulguları namus kavramının kadınlar için evlilik öncesi ve evlilik dışı cinsel ilişkinin olmaması anlamına geldiği, özellikle erkek öğrenciler arasında bekâretin büyük önem taşıdığını göstermektedir. Ayrıca bulgular öğrencilerin tutumlarının oluşmasında, üniversite eğitiminden çok ailenin ve toplumun “namus kültürünün” kritik rol oynadığını ortaya koymuştur. |
DERLEME | |
9. | Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliğinde Dayanıklılık ve Yaratıcılık Resiliency and Creativity in Psychiatric and Mental Health Nursing Olcay Çam, Emel Öztürk Turgut, Ayşe Büyükbayramdoi: 10.5505/phd.2014.64326 Sayfalar 160 - 163 Dayanıklılık, yaşanan travmatik olayların ardından, kişinin kendini toparlama ve yeni yaşamına uyum sağlama gücü olarak tanımlanmaktadır. Aynı travmatik olayları yaşayan kişilerin, olay sonrasındaki ruhsal sıkıntıları ve bunların yoğunluğu birbirinden farklı olabilmektedir. Bu farklılıkta ve iyileşmede dayanıklılık önemli bir role sahiptir. Dayanıklılık; özgüven, esneklik, eleştirel düşünme, yenilikçilik, yüksek farkındalık gibi pek çok beceri ve özelliği içeren yaratıcılık ile doğrudan ilişkilidir. Yaratıcılık, dayanıklılığı artırmaktadır. Hemşireler, iş yaşamında sıklıkla, stresli yaşam olaylarını deneyimlemekte ve/veya tanık olmaktadır. Bu durum hemşirelerin dolaylı olarak travmatize olmasına neden olmaktadır. Özellikle de toplum tarafından damgalanan, kendilerini ifade etmekte zorluk yaşayan, travmatik yaşam öyküleri olan hastalarla çalışan, ruh sağlığı ve hastalıkları hemşireleri için dolaylı travma önem taşımaktadır. Dolayısıyla hem ruh sağlığı ve hastalıkları hemşirelerinin ruhsal sağlıklarının korunması, güçlenmesi hem de travmatik deneyimleri olan kişilere uygun yaklaşımlarda bulunabilmeleri için dayanıklılıklarının ve yaratıcılıklarının geliştirilmesi gerekmektedir. Bu makalede, bu iki kavramın ruh sağlığı ve hastalıkları hemşirelerinde hem kendileri hem de hastaları için önemine ve kavramlar arasındaki ilişkiye dikkat çekilmesi amaçlanmıştır. |