INTRODUCTION: The treatment of obsessive-compulsive disorder (OCD) aims to neutralize obsessions and improve insight, in consideration of the information that OCD patients have positive beliefs about anxiety and do not rely on their attention and memory. Nevertheless, there are a limited number of studies about the relationship of insight with metacognitions and types of obsessive beliefs among OCD patients. This study aims to investigate those relationships.
METHODS: This study was conducted with a patient group, 101 OCD patients, and 52 healthy volunteers in the control group. All participants were given the Sociodemographic Data Form, Hamilton Depression Rating Scale (HDRS), Obsessional Beliefs Questionnaire (OBQ-44) and Metacognition Questionnaire (MCQ-30). The patient group also received the Yale-Brown Obsessive Compulsive Scale (Y-BOCS) and the Overvalued Ideas Scale (OVIS). According to OVIS scores, the patient group was separated into two groups; poor insight and good insight.
RESULTS: The average scores of positive beliefs and cognitive confidence subscales of MCQ-30 were credible among the patient and healthy control groups. Patients with poor and good insight did not differ with regard to severity of obsessions, compulsions, depression, duration and beginning type of the disorder and other clinical and demographic variables and average scale scores. Patients with poor insight had higher average scores of MCQ positive beliefs than patients with good insight; however, the difference was not significant despite being close to the statistical significance verge. Depression severity of patients was higher than controls.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Study results demonstrates that, contrary to common belief, certain metacognitions of patients and controls were comparable. No significant relationship was found between insight and metacognition in OCD. There is a need for qualitative studies with larger samples and more demographic and clinical data regarding insight. Additionally, the role of insight in OCD is arguable and the deterministic role of the level of insight in clinical approach and treatment should be questioned.
GİRİŞ ve AMAÇ: Obsesif kompülsif bozukluk(OKB) hastalarının endişeyi yararlı gördüklerine ve kendi dikkat ve hafızalarına güvenmediklerine ilişkin bilinenler zemininde, tedavide içgörünün geliştirilmesi ve obsesyonların yansızlaştırılması hedeflenmektedir. Bununla birlikte OKB hastalarında içgörünün üstbilişlerle ve obsesif inançların türü ve şiddetiyle ilişkisini araştıran çok kısıtlı sayıda çalışma bulunmaktadır. Bu çalışmada içgörü ile üstbilişler, obsesif inanç içerikleri ve şiddeti arasındaki ilişkinin araştırılması hedeflenmiştir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışma OKB tanısı alan 101 hasta ve 52 kişilik sağlıklı kontrol grubu ile yapılmıştır. Çalışmanın verileri hasta ve kontrol grubunda Sosyodemografik Veri Formu, Hamilton Depresyon Derecelendirme Ölçeği (HDDÖ), Obsesyonel İnanışlar Ölçeği (OİÖ-44) ve Üstbiliş Ölçeği (ÜBÖ-30) ile toplanmıştır. Hasta grubunda ayrıca Yale-Brown Obsesyon Kompülsiyon Ölçeği (Y-BOKÖ) ve Aşırı Değer Verilmiş Düşünce Ölçeği (ADDÖ) kullanılarak veri toplanmıştır. OKB tanılı hastalar ADDÖ puanlarına göre zayıf ve iyi içgörülü olarak iki gruba ayrılmıştır.
BULGULAR: ÜBÖ-30 olumlu inanç ve bilişsel güven alt boyut ortalama puanları hasta ve sağlıklı kontrol gruplarında benzer bulunmuştur. Zayıf ve iyi içgörü düzeyine sahip olan OKB hasta grupları obsesyon ve kompülsiyonların şiddeti, depresyon şiddeti, hastalık süresi, hastalığın başlama şekli gibi değişkenler ve tüm ölçeklerin ortalama puanları açısından karşılaştırıldığında aralarında anlamlı fark saptanmamış, sadece ÜBÖ-olumlu inanç alt boyutu ortalama puanı içgörüsü zayıf OKB grubunda daha yüksek bulunmuş olup, aradaki farkın ise istatistiksel anlamlılık sınırına yakın olduğu belirlenmiştir. Bu çalışmada OKB hastalarında depresyon ortalama puanları kontrollere göre daha yüksek bulunmuştur.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu çalışmanın bulgularına göre, sağlıklı gönüllüler ile OKB hastalarının bazı üstbilişlerinin, bilinenin aksine benzer seviyede olduğu ortaya konmuştur. OKB hastaları içinde ise içgörü ile üstbilişler arasında anlamlı ilişki saptanmamıştır. Bununla birlikte; içgörünün niteliksel çalışma deseni ile derinlemesine ele alındığı, daha geniş örneklemli ve daha fazla demografik ve klinik verinin dahil edildiği yeni çalışmalara ihtiyaç olduğu söylenebilir. Ayrıca, içgörü kavramının OKB’deki rolünün tartışmaya açık olduğu, tedavi ve klinik yaklaşımda içgörü düzeyinin belirleyiciliğinin sorgulanması gerektiği öne sürülebilir.