Psikiyatri Hemşireliği Dergisi - J Psy Nurs: 3 (2)
Cilt: 3  Sayı: 2 - 2012
1.
Ön Sayfalar
Frontmatter

Sayfalar I - III

ARAŞTIRMA MAKALESI
2.
Meme kanseri olan evli kadın hastaların eşler arası uyum ve baş etme biçimleri arasındaki ilişkinin incelenmesi
The analysis of the relationship between marital adjustment and coping strategies in married women with breast cancer
Elçin Babaoğlu Akdeniz
doi: 10.5505/phd.2012.08208  Sayfalar 53 - 60
AMAÇ: Bu araştırma, meme kanseri olan evli kadın hastaların eşler arası uyum ve baş etme biçimleri arasındaki ilişkiyi incelemek amacı ile gerçekleştirildi.
YÖNTEMLER: Araştırma, meme kanserli kadın hastalar ve kontrol grubu olarak kanser olmayan ve benzer özelliklere sahip kadın hastalar ile gerçekleştirildi. Örneklem, Hacettepe Üniversitesi Onkoloji Hastanesi’nde tedavi görmüş 50 meme kanseri hastası ve aynı hastanenin genel cerrahi servisine başvurmuş kanser olmayan 50 hastadan oluşmuştur. Çalışmada 3 araç kullanılmıştır: Tanımlayıcı Bilgi Formu, Eşler Uyum Ölçeği, Stresle Başa Etme Ölçeği’dir. Veriler ki kare testi, Mann Whitney U ve Korelasyon Analiziyle değerlendirilmiştir.
BULGULAR: Sosyodemografik özellikler açısından meme kanseri olan ve olmayan hastalar arasında istatistiksel fark bulunmamıştır. Eşler arası uyum puanı ile etkili baş etme biçimi arasında pozitif yönde ilişki bulunmuştur (r=0,32, p<0,05). Eşler arası uyum puanı ve etkisiz baş etme biçimi arasında da negatif yönde ilişki bulunmuştur (r=-0,38, p<0,05).
SONUÇ: Meme kanseri olan kadın hastaların evlilik uyumu arttıkça daha çok etkili; daha az etkisiz baş etme biçimi göstermektedirler. Hemşire değerlendirmelerinde eş uyumu ve baş etme biçimlerinin ele alınmasının, hastanın kanser yaşantısına daha iyi uyum yapmasında yararlı olabileceği düşünülmektedir.
OBJECTIVE: The aim of this study was to investigate the relationship between marital adjustment and coping strategies in married women with breast cancer.
METHODS: This research was carried out by way comparing a group of women with breast cancer with a non-cancer control group bearing similar attributes. The sample of study included 50 women who have been treated in Hacettepe University Oncology Hospital and 50 in the general surgical service of the same hospital treated non-cancer women breast. In the study three instruments were used: Descriptive Knowledge Form, Dyadic Adjustment Scale, and Ways of Coping Inventory. The data were evaluated chi square test, Mann Whitney-U and Correlation Analysis.
RESULTS: It was found that there were not statistically significant differences between the socio demographic characteristics of the women with breast cancer and non-breast cancer except the living city characteristic. A positive correlation was found between the scores of marital adjustment and effective coping way in the correlation analysis. (r=0,32, p<0,05). There is also a negative correlation between the scores of marital adjustment and ineffective coping way with the percentage %38. (r=-0,38, p<0,05)
CONCLUSION: The women with breast cancer can cope more effectively and less ineffectively when the marital adjustment of the couples increases. The nursing assessment about marital adjustment and coping strategies of the patients can be helpful about the better adjustment to cancer experiences.

3.
Ayaktan İzlenen Psikiyatri Hastalarında İçselleştirilmiş Damgalama ve Benlik Saygısı
Internalized Stigma and Self-Esteem in Outpatients with Psychiatric Illness
Havva Tel, Şükran Ertekin Pınar
doi: 10.5505/phd.2012.09719  Sayfalar 61 - 66
AMAÇ: Bu çalışma, psikiyatrik hastalık nedeniyle ayaktan izlenen hastalarda içselleştirilmiş damgalama ve benlik saygısını belirlemek amacı ile yapılmıştır.
YÖNTEMLER: Kesitsel ve tanımlayıcı nitelikteki bu çalışma 1 Ekim–31 Aralık 2009 tarihleri arasında bir üniversite hastanesinin psikiyatri polikliniğe başvuran ve ayaktan tedavi alan, çalışmaya katılmayı kabul eden 160 hasta ile yapılmıştır. Çalışmada veriler Kişisel Bilgi Formu, Ruhsal Hastalıkların İçselleştirilmiş Damgalanması Ölçeği ve Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeği ile toplanmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde yüzdelik dağılım, t testi, Pearson korelasyon analizi ve ANOVA testleri kullanılmıştır.
BULGULAR: Hastalarda içselleştirilmiş damgalama ile benlik saygısı arasında anlamlı bir ilişki bulunduğu, içselleştirilmiş damgalama puanları arttıkça benlik saygısı puanlarının azaldığı (r=–.684, p=.000) saptanmıştır. Hastaların yaşadığı yer, medeni durum, tanı grubu ve çalışma durumuna göre içselleştirilmiş damgalama ve benlik saygısı puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olmadığı (p>0.05) saptanmıştır. Cinsiyet, eğitim ve yıllık hastaneye yatış sayısına göre hastaların içselleştirilmiş damgalama puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu (p<0.05), cinsiyeti erkek olan, okur-yazar olmayan ve yıllık en az bir kez hastane yatışı olan hastaların içselleştirilmiş damgalama puanlarının yüksek olduğu saptanmıştır.
SONUÇ: Bu çalışmada, psikiyatri hastalarının içselleştirilmiş damgalama yaşadığı, içselleştirilmiş damgalama ile benlik saygısı arasında yakın ilişki olduğu, içselleştirilmiş damgalama puanları arttıkça benlik saygısı puanlarının azaldığı, cinsiyet, eğitim düzeyi ve yıllık hastaneye yatış sayısının içselleştirilmiş damgalama düzeyini etkilediği bulunmuştur. İçselleştirilmiş damgalama bireyin hastalığa uyumunu ve sosyal yaşamını çok yönlü etkilediğinden, sağlık çalışanlarının, özellikle de toplum sağlığı alanındaki sağlık çalışanlarının psikiyatri hastalarının algıladığı içselleştirilmiş damgalama ve benlik saygısı düzeyini belirlemesi, bireyin benlik saygısını desteklemesi, içselleştirilmiş damgalama ile baş etme ve içselleştirilmiş damgalama ile mücadele etmeye yönelik planlamalar yapması gerekmektedir.
OBJECTIVE: The aim of this study is to determine internalized stigma and self-esteem in outpatients with psychiatric illness.
METHODS: As a descriptive quality, this study was carried out on 160 volunteer outpatients who came to the psychiatry clinic of a university hospital between 1 October and 31 December 2009. In the study, the data were collected with Personal Information Form, The Internalized Stigma of Mental Illness Scale and Rosenberg Self-Esteem Scale. Percentage distribution, t test, Pearson correlation analysis and ANOVA test were used in evaluating the data.
RESULTS: It was determined that there was a significant relationship between stigma and self-esteem in patients and self-esteem scores decreased as stigma scores increased (r=–.684, p=.000). It was found out that there wasn’t a statistically significant difference between stigma and self-esteem scores as to patients’ place of residence, marital status, diagnostic group and study group (p>0.05). It was also determined that there was a statistically significant difference between stigma scores of patients as to sex, education status and annual frequency of hospitalization (p>0.05) and stigma scores were high in the patients who are male gender and illiterate and who has at least one admission to hospital yearly.
CONCLUSION: In this study, it was found that psychiatric patients experiences stigma, there was a close relationship between stigma and self-esteem, self-esteem scores decreased as stigma scores increased, sex, education level and annual frequency of hospitalization influenced the stigma level. As stigma multi-influenced the adaptation to the disease and social life of an individual, health care professionals, especially those working in community health care should determine the stigma and self-esteem levels perceived by the psychiatric patients, should support self-esteem of the individual and should make plans to struggle against stigma in community.

4.
Antipsikotik ilaç kullanan bir grup yatan hastada ilaç yönetimi eğitiminin değerlendirilmesi
Assessing medicine management education in psychiatric inpatients who use antipsychotic medicine
Çiğdem Tatar Yüksel, Fahriye Oflaz
doi: 10.5505/phd.2012.68442  Sayfalar 67 - 74
AMAÇ: Şizofreninin etkili tedavisinde antipsikotik ilaç kullanımına uyum sağlayamama her ne kadar yaygın bir engel oluştursa da, psikiyatri hastalarının kısa süreli yatışlarında ilaç uyumunun nasıl arttırılacağına ilişkin bilgi sınırlıdır. Bu çalışmanın amacı psikiyatri hastalarının kısa süreli yatışlarında “Sosyal Beceri Eğitimi”nin “İlaç Tedavisi Yaklaşımı” modülünün etkinliğini değerlendirmektir.
YÖNTEMLER: Bu çalışma bir üniversite hastanesinin psikiyatri kliniğinde yatarak tedavi görmekte olan ve antipsikotik ilaç kullanan 8 hasta ile yapılmıştır. Yarı deneysel, tek grup pretest-posttest desende olan bu çalışmada kontrol grubu seçilmemiştir. Çalışmada “ilaç tedavisi yaklaşımı” modülü uygulanmıştır, uygulama süresi yedi gündür. Grup oturumları şeklinde yürütülen modülde, oturumlar, modül içerisinde yer alan üç başlığın her birinin ikişer gün ele alınması ile gerçekleştirilmiştir. İlk oturum, tanışma, veri toplama formu ve ön-testlerin uygulanması, ikinci ve üçüncü oturum “Antipsikotik İlaç Tedavisi”, dördüncü ve beşinci oturum “İlaç Yan Etkilerini Öğrenmek”, altıncı ve yedinci oturum “Tedaviyi Değerlendirmek” konularının tartışılması ve son-testlerin uygulanması şeklinde yürütülmüştür. Veriler, veri toplama formu ile “Psikososyal Sosyal Beceri Eğitimi Uygulama Klavuzu”nda yer alan, ilaç tedavisi yaklaşımı modülü kapsamında verilen eğitimin hastaların bilgi düzeyine etkisini değerlendirmek için önerilen testin (ön-test/son-test) uygulanması yolu ile elde edilmiştir.
BULGULAR: Sekiz katılımcıdan beşinin 27 yaş altında ve lise mezunu, yedisinin bekar olduğu, birinin ailesinde psikotik bozukluk tanısının olduğu saptanmıştır. Katılımcıların hiçbirisi daha önce kullandıkları ilaca ilişkin bir eğitim almamışlardır. İlaç tedavisi yaklaşımı modülü kapsamında verilen eğitimin antipsikotik ilaç kullanan hastaların bilgi düzeyine etkisini ölçen teste ait puan ortalaması, eğitimden önce 14.8±2.2 iken, eğitim sonrası puan ortalamaları 18.0±1.1 olmuştur. İki ortalama arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p=0.01). Puan ortalamalarında meydana gelen artış katılımcıların bilgi düzeylerinin arttığını gösterir. Hastalar, hastalıklarının psikotik bir bozukluk olduğunu, antipsikotik ilacın psikoza nasıl etki ettiğini, idame tedavinin niçin gerektiğini, idame tedavide ilacı almanın neler kazandıracağını ve almamanın neler kaybettireceğini grup oturumlarında sözlü olarak tartışmışlar, ilaç saatlerinde ikaz edilmeksizin ilaçlarını almak üzere hemşirelerinin yanına gelmişlerdir. Hastaların tamamı ilaç yan etkilerini, ilaçlarını reçete eden doktor ile iletişim kurmak için gerekli adres ve telefonları yazılı bir liste olarak almışlardır. Hastaların hastalıkları ve ilaç kullanımlarına ilişkin sorunları daha iyi ifade ettikleri gözlenmiştir.
SONUÇ: Antipsikotik ilaç kullanan psikiyatri hastalarının kısa süreli yatışlarında, ilaç tedavisi yaklaşımının modülünün uygulanması bilgi düzeylerinin artmasında ve ilaç kullanımına ilişkin davranışlarının değişmesinde etkili olmuştur.
OBJECTIVE: Although nonadherence with the antipsychotic medication regimen is a common barrier to the effective treatment for schizophrenia, knowledge is limited about how to improve medication adherence in short term hospitalization of psychiatric patients. The purpose of this study was to assess the effectiveness of “Medication Management Module” of “Social Skills Training Programme” in short term hospitalization of psychiatric patients.
METHODS: The study included 8 patients using antipsychotic medicine and who had admitted to the inpatient psychiatry unit in a university hospital. No control group was chosen in this one-group pre-post test quasy-experimental designed study. “Medication Management Module” of “Social Skills Training Programme” were modified and applied to the participants during seven days. The module was applied as daily group sessions which takes an hour for each. In first session, the group was formed and pre-tests and data collection tool were applied. In second and third session “Treatment with Antipsychotic Medicine”, in fourth and fifth session “Learning the Side Effects of Antipsychotics”, in sixth and seventh session “Assessing the Treatment” themes were discussed and post-tests were applied. The data was collected by data collection tool and pre/post-tests which was offered in the guideline of “Social Skills Training Programme” to be used to assess the effectiveness of the education given within “Medication Management Module”.
RESULTS: Among the 8 patients, five were under the age 27 and were graduated from high school, seven were married and one had a family member diagnosed as psychotic disorder. None of them were educated about the drugs before module. The mean pretest scores of participants (14.8 ± 2.2) were significantly higher when compared with that of posttest scores (18.0 ± 1.1) (p=0.01). The increase in mean score refers to the education given contributes to the level of knowledge. During the programme the patients discussed about psychosis, the effects of antipsychotic medication in group sessions and obey medication time without warning. Medication side effects and contact details of the doctors were taken by the patients as a list. It is observed that the patients started to state the problems related to medication better.
CONCLUSION: The application of Medication Managemet Module of Social Skills Training Programme in short term hospitalization of psychiatric patient which use antipsychotic medicine is effective on their knowledge and behavior of medicine use.

5.
Alkol Bağımlılarının Psikoterapi Süreçlerini Etkileyen Faktörlerin İncelenmesi
Investigation of Factors Affecting The Process of Psychotherapy of Alcohol Dependents
Esra Engin, Ayşegül Savaşan
doi: 10.5505/phd.2012.42714  Sayfalar 75 - 79
AMAÇ: Alkol bağımlılarının psikoterapi süreçlerini etkileyen faktörlerin belirlenmesi, izlenecek terapötik sürecin seyrini belirleyebileceği gibi, bireylere özgü faktörlerin değerlendirilmesi açısından da önem taşımaktadır.
YÖNTEMLER: Araştırma, bireysel psikoterapi alan, alkol bağımlısı 63 bireyle yapılmıştır. Verilerin toplanmasında, Birey Tanıtım Formu ve Bilişsel Davranışçı psikoterapi yöntemiyle tedavi sürecini değerlendirmede kullanılan ölçeklerden Beck Depresyon Ölçeği, Beck Anksiyete Envanteri, Sosyotropi-Otonomi Ölçeği, Rotter’in İç-Dış Kontrol Odağı Ölçeği, Sürekli Öfke-Öfke İfade Tarzı Ölçeği ve Problem Çözme Envanteri kullanılmıştır.
BULGULAR: Hastaların %73’ü henüz tedavi hedeflerine ulaşmadan tedaviye gelmeyi kesmiştir. Altı aylık izlem süresinde %57.1’i hiç kayma (lapse) yaşamamış, %20.6’sı bir kez, %17.5’i iki kez, %4.8’i üç kez lapse yaşamıştır. Tedaviden kopan ve tedaviden kopmayan hastaların öfke içe, iç-dıç kontrol odağı, düşünen yaklaşım ve değerlendirici yaklaşımları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olduğu saptanmıştır (p<0.05). Hastaların laps yaşama durumlarına göre, gruplar arasında öfke kontrol puanları anlamlı bir şekilde farklılaşmaktadır (p<0.05).
SONUÇ: Alkol bağımlılarının psikoterapi süreçlerini etkileyen faktörlerin öfke içe, öfke kontrol, iç-dıç kontrol odağı, düşünen yaklaşım, değerlendirici yaklaşım olduğu söylenebilir.
OBJECTIVE: Determining the factors affecting alcohol dependents’ process of psychotherapy is important to determine the course of the therapeutic process to be followed and to evaluate the factors specific to individuals.
METHODS: Research was performed with the assistance of 63 alcohol dependent patients who were received the individual psychotherapy. Data was collected with Introductory Information Form and Beck Depression Inventory, Beck Anxiety Inventory, Sociotrophy-Autonomy Inventory, Rotter's Internal-External Locus of Control Scale, State Trait Anger Expression Scale, Problem Solving Scale from scales used to evaluate the process of psychotherapy with cognitive behavioral treatment approaches.
RESULTS: 73% of patients dropped out before they reach the treatment goals. In the six-month follow-up period, 57.1% of patients didn’t have any lapse; 20.6% once, 17.5% twice, 4.8% experienced the lapse three times. The statistical significant differences were found between patients’ anger-in, internal-external locus of control, thinking approach, estimator approach who dropped out and who not dropped out. There were significant differences between patients’anger control points according to situations of lapse.
CONCLUSION: It can be said that the factors affectıng the process of psychotherapy of alcohol dependents are anger include, anger control, internal-external LOC, thinking and estimator approach.

DERLEME
6.
İnfertilitenin Kadın Ruh Sağlığı Üzerine Etkileri Ve Psikiyatri Hemşireliğinin Rolü
The Effects Of Infertility On Women’s Mental Health And Role Of Psychiatric Nursing
Aysel KARACA, Gül Ünsal
doi: 10.5505/phd.2012.02486  Sayfalar 80 - 85
İNFERTİLİTENİN KADIN RUH SAĞLIĞI ÜZERİNE ETKİLERİ VE PSİKİYATRİ HEMŞİRELİĞİNİN ROLÜ
Aile, insan neslinin devamının sağlanmasında ve toplumun beklentilerine uygun bireyler yetiştirilmesinde büyük önem taşıyan bir kurumdur. Üreme ve doğurganlık birey ve aileye özgü evrensel işlevler olarak görülmekte ve çocuk sahibi olma evlilik kurumunun beklenen sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Çocuk sahibi olamama her iki cinsi de duygusal olarak etkilese de kadınların daha fazla stres ve baskı hissettikleri, anksiyete ve depresyon oranlarının daha yüksek olduğu görülmektedir. Son çalışmalar, infertil kadınların %50’sinin bu süreci yaşamları boyunca karşılaştıkları en sıkıntı verici durum olarak tanımladıklarını ve yaşadıkları psikosoyal acı çekmenin, kanser ve kalp yetmezliği gibi yaşamı tehdit eden hastalığı olanlarla benzer olduğunu ortaya koymuştur. İnfertil kadınların yüksek düzeyde stres ve anksiyete yaşamalarının altında yatan en önemli sebebin infertiliteye bağlı yaşanan annelik duygusunun kaybı, üretkenliğin kaybı, benlik saygısının kaybı, genetik devamlılığın kaybı olduğu bildirilmektedir. Bu derlemenin amacı; son yıllarda giderek yaygınlaşan ve çiftler için bir yaşam krizine dönüşebilen infertilitenin kadınların ruh sağlığı üzerindeki etkileri ve infertilitede psikiyatri hemşirelerinin rolleri konusunda bir bakış açısı sağlamaktır.
Anahtar kelimeler: İnfertilite, kadın, ruh sağlığı, damgalama, pskiyatri hemşireliği
THE EFFECTS OF INFERTILITY ON WOMEN’S MENTAL HEALTH and ROLE OF PSYCHIATRIC NURSING
Family is an important institution in maintaining human existence and raising individuals in line with society’s expectations. Reproduction and fertility are seen as universal functions peculiar to individual and family and having children turn out to be the expected result of family institution. Even though not being able to have a child affects both sexes emotionally, the amount of stress, pressure, anxiety and depression women feel is more than men do. Recent studies have shown that 50 % of infertile women indicated this process as the most challenging situation they have ever experienced. Moreover, psychosocial suffering they have had is similar to that of fatal disease such as cancer and coronary failure. It has been indicated that the most important underlying cause of high levels of stress and anxiety that infertile women experience is the loss of maternity, reproduction, sense of self and genetic continuity. The aim of this compilation is to provide a new perspective into the effects of infertility, a situation which has become widespread recently and can turn into a life crisis for couples, on women’s mental health and also into the role of psychiatric nurses in infertility.
Key words: infertility, woman, mental health, stigmatization and psychiatric nursing

7.
Depresyon Tanılı Birey ve Hemşirelik Yaklaşımı
Individual with a Diagnosis of Depression and Nursing Approach
Şükran Ertekin Pınar, Havva Tel
doi: 10.5505/phd.2012.14633  Sayfalar 86 - 91
Depresyon derin üzüntülü bir duygu durumu içinde bireyin düşünce, konuşma ve hareketlerinde yavaşlama, durgunluk, değersizlik, güçsüzlük, isteksizlik, karamsarlık duygu ve düşünceleri ile fizyolojik işlevlerde yavaşlama gibi belirtilerin yaşandığı bir sendromdur. Depresyon duygulanım bozuklukları arasında en yaygın görülen bozukluklardan biridir. Toplumda depresyonun görülme oranı %5–10 olarak belirtilmekte ve 2020 yılında dünyada yeti yitimine yol açacak hastalıklar arasında ikinci sırada yer alacak hastalık olarak görülmektedir.
Depresyon hasta ve ailesinin tüm yaşamını olumsuz olarak etkileyebilmektedir. Hemşireler depresyonun tedavisi ve bakımında üstlendikleri rollerin yanı sıra hasta ve ailesi ile işbirliği yaparak hastanın tedavisine göstereceği uyumda önemli bir etkiye sahiptir. Bu nedenle hemşire depresyon tanılı hasta ve ailesini dikkatle izlemeli, hastanede ve toplumda sağlık bakımlarını sürdürmesini desteklemeli, bireyin fizyolojik durumunu, ruhsal belirtilerini ve ilaç kullanma durumunu etkin olarak değerlendirmelidir. Bu makalede depresif hastanın özellikleri ve temel hemşirelik yaklaşımları ele alınmıştır.
Depression is a syndrome in which an individual experiences symptoms such as slowness of speaking, thinking and movement, calmness, worthlessness, weakness, reluctance, pessimism in a state of feeling of deep sadness and slowness in physiological functions. Depression is one of the most common disorders among the emotional disorders. The prevalence of depression seen in society is reported to be 5–10% and it is seen as the second disease among the disorders that will cause loss of ability in the world in 2020.
Depression may affect negatively patient and his or her family. Nurses have an important effect in treatment and nursing of depression and in adaptation of the patient to the treatment of the disease by cooperating with the patient and his or her family. Therefore, nurses should carefully monitor the patient with depression and his or her family, support the patient to continue health care in hospital and society, effectively evaluate individual’s physiological condition, mental symptoms and medication state. In this article, depressive patient’s characteristics and basic nursing approaches were handled.

OLGU SUNUMU
8.
Gelişimsel ve Durumsal Krize Müdahale: Bir Olgu Sunumu
Developmental and Situational Crisis Intervention: Case Study
Arzu Aydoğdu, Nazmiye Kocaman Yıldırım, Mine Özkan, Sedat Özkan
doi: 10.5505/phd.2012.19483  Sayfalar 92 - 97
Kriz, çeşitli duygusal zorlanmalar sonunda meydana gelen akut ve süresi sınırlı bir denge bozukluğudur. Bireyin yaşam süresi boyunca meydana gelen beklenen yaşam olayları gelişimsel krizleri, bireyin biyolojik, psikolojik, sosyal bütünlüğünü tehdit eden olaylar durumsal krizleri ortaya çıkarmaktadır. Konsültasyon Liyezon Psikiyatrisi’nde de özellikle Kadın Doğum ve Hastalıkları Anabilim Dalı ile işbirliğinde her iki krizi yaşayan hastalarla karşılaşılmaktadır. Böyle bir olgu olan kadın hasta DS, 30 yaşında, 9 haftalık IVF tedavisi sonrası ektopik gebelik gelişmesi nedeniyle, yoğun ilaç ve cerrahi müdahalelerle abortus sağlanmaya çalışılan, 34 gündür klinikte yatışı devam eden, sol overini kaybetme riski yüksek bir hastadır. Ayrıca yakın dönem iş kaybı, aile ve eş ilişkilerinin bozulması, suisid girişimiyle abla kaybı, sağ over kaybı, çocukluk, ergenlik döneminde yaşanan travmalar, ilk evliliğinde şiddet deneyimi, intihar girişimi ve boşanması gibi durumsal krizleri de mevcuttur. Bu yazıda olgu DS’nin krize müdahale süreci anlatılmıştır.

Anahtar kelimeler: Kriz, Konsültasyon Liyezon Psikiyatrisi, KLP Hemşiresi, Olgu
Crisis is an acute and short-term upset of the individual’s equilibrium as a result of various sources of emotional stres. Life-events that are expected to occur during the individual’s life cycle constitute developmental crises while situational crises emerge out of events that threaten an individual’s biological, psychological or social integrity. Patients who suffer from both types of crises are frequently encountered in Consultation-Liaison Psychiatry, especially when in collaboration with the Obstetrics and Gynecology Department. DS, a 30-old-female patient, developed an ectopic pregnancy after nine weeks of IVF treatment and was admitted to the hospital’s inpatient unit for 34 days while efforts terminate the pregnancy with intensive drug and surgical interventions continued. The patient is at high risk of losing her left ovary. She is also suffering from a series of situational crises including recent loss-of-employment, deterioration of family and spousal ties, her sister’s death following suicide, loss of the right ovary, trauma experienced during childhood and adolescence, a history of violence during her first marriage, a suicide attempt and her divorce. This paper describes the crisis intervention process for DS.

LookUs & Online Makale