Psikiyatri Hemşireliği Dergisi - J Psy Nurs: 10 (1)
Cilt: 10  Sayı: 1 - 2019
1.
Ön Sayfalar
Frontmatter

Sayfalar I - III

EDITÖR'DEN
2.
Editörden
Editorial
Nurhan Eren, Nazmiye Kocaman Yıldırım
Sayfa IV

NITELIKSEL ARAŞTIRMA
3.
İletişim fakültesi öğrencilerinin ruhsal hastalıklara sahip bireylere yapılan stigma konusundaki düşünce ve önerilerinin belirlenmesi
Determining the ideas and suggestions of communication faculty students about stigmatization of individuals with mental illness
Işıl Işık, Sümeyra Nurdan, Ceren Zeren, Zümrüt Yılmaz
doi: 10.14744/phd.2018.37268  Sayfalar 1 - 11
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmada, bir vakıf üniversitesinin iletişim fakültesinde okuyan öğrencilerin, ruhsal hastalıklara sahip bireylere yapılan stigma konusundaki düşüncelerinin belirlenmesi ve stigmanın önlenmesine yönelik görüş ve önerilerinin öğrenilmesi amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışma fenomenolojik olarak yapılmış olup, 2016–2017 eğitim ve öğretim yılında İstanbul’da bir vakıf üniversitesinin iletişim fakültesinde okuyan ve çalışmaya katılmayı kabul eden 12 öğrenci ile yürütülmüştür. Veriler bireysel derinlemesine görüşme yöntemiyle toplanmıştır.

BULGULAR: Bireysel derinlemesine görüşmelerde ruhsal hastalıklara yönelik stigmanın önlenmesi için öğrencilerin %83.3’ü sağlık programlarının doktorlar tarafından yapılması gerektiğini, %75’i toplumun doğru bilgilendirilmesinin gerektiğini savunmaktadır. Ayrıca öğrencilerin %50’si üniversitelere ders eklenmesinin ruhsal hastalıklara karşı yapılan stigmanın önlenmesinde büyük rol oynayacağını belirtmişlerdir.

TARTIŞMA ve SONUÇ: Araştırmada, iletişim fakültesi öğrencilerinin ruhsal hastalıklara karşı yapılan stigma davranışını yanlış buldukları sonucuna varılmış, katılımcıların yanıtları doğrultusunda yeni yetişen medya sektörü çalışanlarının, psikiyatri hastalarını haber yaparken veya medyada konu ederken daha özverili, empati kurarak, hoşgörülü ve saygıyla yaklaşacakları sonucuna ulaşılmıştır.
INTRODUCTION: This study is carried out with students who study at the communication faculty of a private university in Turkey. The study aims to determine the opinions of the students about stigmas towards individuals with mental illnesses and to learn the views and suggestions for preventing this stigmatization.
METHODS: This research was a qualitative study conducted with 12 students in the communication faculty of a foundation university in Istanbul, Turkey in the 2016–2017 academic year who agreed to participate in the study. Data were collected by the face-to-face interview method.
RESULTS: In individual in-depth interviews, 83.3% of the students expressed that doctors should conduct health programs in order to prevent stigmatization of mental illnesses. In addition, 75% responded that society should be educated appropriately and 50% of the students stated that adding courses in the university curriculum would play a major role in preventing this stigmatism.

DISCUSSION AND CONCLUSION: The study concluded that communication faculty students found stigmatizing behavior towards mental illness inappropriate. The participants further responded that as employees of the newly emerging media sector they will approach psychiatric patients with more devotion, empathy, tolerance and respect when reporting in the media. The participants in this research will play an important role in the future of media, therefore this research is significant.

ARAŞTIRMA MAKALESI
4.
Lise öğrencilerinde yeme bağımlılığı ve etkileyen faktörler
Food addiction and associated factors among high school students in Turkey
Hatice Dayılar Candan, Leyla Küçük
doi: 10.14744/phd.2018.97759  Sayfalar 12 - 19
GİRİŞ ve AMAÇ: Ergenlik dönemi, büyüme gelişmenin en hızlı olduğu, çocukluktan erişkinliğe geçişi kapsayan önemli bir yaşam dönemidir. Bu çalışmanın amacı, lise öğrencilerinin yeme bağımlılığı ve yeme bağımlılığını etkileyen faktörleri incelemektir
YÖNTEM ve GEREÇLER: Araştırma Mart 2014–Haziran 2014 tarihleri arasında lisede öğrenim gören öğrenciler arasından “tesadüfi örneklem” yoluyla seçilmiş 612 lise öğrencisi ile gerçekleştirilmiştir. Veriler anket formu ve Yale Yeme Bağımlılığı ölçeği ile toplanmıştır
BULGULAR: Ergenlerin demografik özellikleri incelendiğinde; yaş ortalaması 16±0.85 olup, %52.5’inin erkek, %68.1’inin normal kiloda olduğu görülmüştür. Ergenlerin %12.4’ünde yeme bağımlılığı olduğu görülmüştür. Kızlarda erkeklere oranla yeme bağımlılığı puanı istatistiksel olarak anlamlı olmak üzere (p=0.002) daha yüksek bulunmuştur.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Dünya çapında çok önemli bir sorun olan obezitenin prevelansının artmasında yeme bağımlığının rolü vardır. Geleceğin yetişkin nüfusunu oluşturacak gençlerde konuya dair önlem planlarının alınması önemlidir.
INTRODUCTION: Adolescence is a crucial transitional period of life with rapid growth and development. This study aims to examine food addiction and the factors effecting food addiction in high school students.
METHODS: This study was conducted between March 2014 and June 2014. The sampling consisted of 612 students meeting study inclusion criteria. Data was collected by a questionnaire form and the Yale Food Addiction scale.
RESULTS: The average age of the adolescents was 16±0.85 with 52.5% male and 68.1% at normal weight. The study found that 12.4% of adolescents have food addictions. Girls were found to have a higher food addiction score than boys, which was statistically significant (p=0.002).
DISCUSSION AND CONCLUSION: Food addiction plays a major role in the increase in obesity prevalence which is a critical global problem. Plans for young people are vital for future generations.

DENEYSEL ARAŞTIRMA
5.
Özel bakım merkezlerinde çalışan bakım elemanlarına verilen psikoeğitimin şizofreniye yönelik inançlara etkisi
The effects of psychoeducation provided to care staff working at special care centers on their beliefs about schizophrenia
Burcu Demir Gökmen, Ayşe Okanlı
doi: 10.14744/phd.2018.03360  Sayfalar 20 - 27
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu araştırma özel bakım merkezlerinde çalışan bakım elemanlarına verilen psikoeğitimin şizofreniye yönelik inançlara etkisini incelemek amacıyla yapıldı.

YÖNTEM ve GEREÇLER: Araştırma, 01.11.2011–28.06.2013 tarihleri arasında Ağrı ilindeki özel bakım merkezlerinde çalışan, araştırmaya katılmayı kabul eden 68 bakım elemanı ile gerçekleştirildi. Çalışma, kontrol gruplu yarı deneysel araştırma deseninde planlandı ve yapıldı. Verilerin toplanmasında, tanıtıcı bilgi formu, Ruhsal Hastalıklara Yönelik İnançlar Ölçeği (RHYİÖ) kullanıldı. Psikoeğitim; her bir gruba haftada 45 dakikalık bir oturum süresi ayrılarak toplamda 10 haftada 10 oturumdan oluşacak şekilde düzenlendi. Oturum grupları, 3 kişiden oluşacak şekilde 12 gruba, 12 grup haftanın 3 gününe ve günün de 4 farklı eğitim saatine göre oluşturuldu. Her bir grup farklı bireylerden oluşmaktadır ve bir haftada 12 eş oturum verildi. Veriler, yüzdelik dağılımlar, t testi, eşleştirilmiş örneklemler t testi ki-kare testi ile değerlendirildi.

BULGULAR: Psikoeğitim öncesinde bakım elemanlarının şizofreni hastalığına yönelik inançlarının olumsuz yönde olduğu ve şizofreni tanısı olan bireyleri tehlikeli gördükleri, kişilerarası ilişkilerin bozulacağı ve çaresizlik yaşanacağı inancının yüksek olduğu utanma inancının düşük olduğu bulundu. Bakım elemanlarının RHYİ ölçeğinden aldıkları ön test ve son test puanları deney ve kontrol grupları arasında karşılaştırıldığında ve bakım elemanlarının deney ve kontrol grupları grup içi karşılaştırıldığında RHYİ ölçeği toplam puan, tehlikelilik ve utanma alt boyutları ön test ve son test puanları arasında istatistiksel anlamda bir farklılık bulunmadı. Psikoeğitim sonrasında deney grubu bakım elemanlarında psikoeğitim öncesine göre, RHYİ ölçeği çaresizlik ve kişilerarası ilişkilerde bozulma alt boyutu puanları arasında istatistiksel anlamda bir farklılık olduğu belirlendi (p<0.05). Deney grubunda bulunan bakım elemanlarına verilen psikoeğitim sonrasında çaresizlik ve kişilerarası ilişkilerde bozulma inancının azaldığı ve kontrol grubunda aynı değişikliğin olmadığı belirlendi.

TARTIŞMA ve SONUÇ: Psikoeğitimin, özel bakım merkezlerinde çalışan bakım elemanlarının şizofreniye yönelik inançlarını olumlu yönde etkilediği görülmektedir. Çalışma sonuçlarının ilgili kurumlara bildirilmesi ve bu kurumlarda psikoeğitimlerin düzenli aralıklarla ve sürekli olacak şekilde verilmesi önerilebilir.

INTRODUCTION: This study analyzed the effects of psychoeducation given to the care staff working in private care centers on the beliefs about schizophrenia.

METHODS: This study was carried out between November 1, 2011 and June 28, 2013 in private care centers in the city of Ağrı; 68 care staff agreed to join the research. This study had semi-experimental research design with a control group. An introductory information form and a belief scale that focused on mental illnesses were used for gathering data. Psychoeducation was provided for twelve groups (3 persons), 45 minutes of schooling time per week, 3 days per week, during 10 weeks. The session groups were composed of 12 groups of 3 people, 3 days per week, and 4 different training hours per day. Each group consists of different individuals, and 12 co-sessions were given per week. The data were evaluated by percentage distributions, t test, paired samples t test, and chi-square test.

RESULTS: Previous to psychoeducation, the beliefs of the care staff concerning schizophrenic illness were negative; they considered patients with schizophrenia to be dangerous, that interpersonal relations would deteriorate, that feelings of helplessness were high and the belief of shame was lower. When the pre-test and post-test scores of the care staff on the RHYI scale were compared between the experimental and control group, and the experimental and control groups of the maintenance members were compared within the group, there was no statistically significant difference between the pre-test and post-test scores on the RHYI scale total score, danger and shame sub-dimensions (p<0.05). After psychoeducation in the care staff of experimental group, it was determined that there was a statistically significant difference between the scores on the RHYI scale helplessness and interpersonal relationship subscale scores. In the experimental group after the psychoeducation, the belief in helplessness and deterioration in interpersonal relationships decreased; the control group did not show similar changes.

DISCUSSION AND CONCLUSION: Psychoeducation positively affects beliefs concerning schizophrenia among care staff personnel in private care centers. The results of the study should be reported to related institutions; psychoeducation in these institutions should be provided continuously in regular intervals in those institutions.


ARAŞTIRMA MAKALESI
6.
Şizofreni hastalarının genel sosyal işlevsellik düzeyi ve hastalara bakım veren yakınlarının bakım yükü
Global social functioning of patients with schizophrenia and care burden of caregiving relatives
Yunus Kaya, Fatma Öz
doi: 10.14744/phd.2018.43815  Sayfalar 28 - 38
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışma, şizofreni hastalarının genel sosyal işlevsellik düzeylerini ve hastalara bakım veren kişilerin bakım yükünü belirlemeyi amaçlamaktadır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışma, Ankara ilindeki hastanelerin psikiyatri polikliniklerinde tedavi gören şizofreni hastalarının primer bakım verenleri ile yürütülmüştür. Çalışmanın evreni, psikiyatri polikliniklerinde ayakta tedavi gören şizofreni hastalarına primer bakım veren 130 kişiden oluşmuştur. Çalışma, Ocak–Temmuz 2013 tarihleri arasında yürütülmüştür. Veriler hasta ve bakım veren sosyodemografik özellikler formu, Zarit Bakıcı Yük Ölçeği ve Şizofreni Hastalarında İşlevsel İyileşme Ölçeği kullanılarak toplanmıştır.
BULGULAR: Bu çalışma, hem bakım veren yükü (55.80±15.90) hem de hastaların genel sosyal işlevsellik düzeylerinin (49.96±16.34) orta seviyede olduğunu ve bu iki sonuç arasında orta seviyede negatif bir korelasyon olduğunu göstermiştir (r=-0.67, p<0.001).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu sonuçlar ışığında, psikiyatri hemşirelerinin bakım verenlerin yükünü azaltmak için psikososyal girişimler planlaması ve hastaların genel sosyal işlevsellik düzeylerini geliştirmek üzere psikososyal beceri eğitimlerinin uygulanması önerilmektedir.
INTRODUCTION: This study aimed to determine the global social functioning levels of patients with schizophrenia and the burden experienced by their caregivers.

METHODS: This study was conducted with primary caregivers of patients with schizophrenia in the psychiatry polyclinics of hospitals within Ankara. The study sample included 130 primary caregivers of outpatients of psychiatric polyclinics and was conducted between January and July of 2013. Data were collected using a patient and caregiver sociodemographic form, as well as the ‘Zarit Caregiver Burden Scale’ and the ‘Functional Remission of General Schizophrenia Scale’.


RESULTS: The study results revealed that both the caregivers’ burden level (55.80±15.90) and the patients’ global social functionality level (49.96±16.34) were medium, and that there was a moderate negative correlation between them (r=-0.67, p<0.001).
DISCUSSION AND CONCLUSION: In light of these results, it is suggested that psychiatric nurses plan psychosocial interventions to diminish the burden experienced by caregivers, and that psychosocial skills training sessions be implemented to improve the global social functioning of patients.

7.
Sigara, alkol ya da madde bağımlılarında problem çözme becerisinin; özkıyım, depresyon, umutsuzluk üzerine etkisi ve birbirleriyle olan ilişkileri
The effect of problem-solving ability on suicide, depression, and hopelessness in cigarette, alcohol, or substance addicts and relationships with each other
Sakine Fırıncık, Nermin Gürhan
doi: 10.14744/phd.2018.57689  Sayfalar 39 - 47
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu araştırma, sigara, alkol ya da madde bağımlılarında problem çözme becerisinin; özkıyım, depresyon, umutsuzluk üzerine etkisi ve birbirleriyle olan ilişkilerini incelemek amacıyla yapılmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Tanımlayıcı nitelikteki araştırma Ocak 2015–Mayıs 2015 tarihleri arasında yatarak tedavi görüp çalışmaya katılmayı kabul eden 483 hasta ile yürütülmüştür. Veriler Katılımcı Bilgi Formu, Problem Çözme Envanteri, İntihar Olasılığı Ölçeği, Beck Depresyon Ölçeği, Beck Umutsuzluk Ölçeği ile toplanmıştır. Verilerin analizinde Mann-Whitney U Testi, Kruskal-Wallis H Testi ve Spearman’s Korelasyon yöntemi kullanılmıştır.
BULGULAR: Katılımcıların %48.8’inin 21–30 yaş grubunda olduğu, büyük çoğunluğunun %96.1 erkek ve %53.6’sının bekâr olduğu belirlenmiştir. Katılımcıların %67.3’ünün ailesiyle yaşadığı ve %64.0’ünün çekirdek aile tipinde olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Katılımcıların büyük bir kısmı %73.3’ü işsiz olup, eğitim durumu %40.2 lisedir. %59.6’sının ekonomik durumunun ise düşük seviyede olduğu görülmüştür. Sigara, alkol ya da madde bağımlılarında; yaş, cinsiyet, medeni durum, eğitim durumu ve ekonomik durum, problem çözme becerisini, özkıyım olasılığını, depresyon ve umutsuzluk düzeyini etkilemektedir. Sigara, alkol ya da madde bağımlılığı ile problem çözme becerisi, özkıyım, depresyon ve umutsuzluk arasında ilişki vardır. Bu hastalarda problem çözme becerisi ile depresyon düzeyi, özkıyım olasılığı ile depresyon düzeyi, özkıyım olasılığı ile umutsuzluk düzeyi, depresyon düzeyi ile umutsuzluk düzeyi arasında ilişki vardır.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Sigara, alkol ya da madde bağımlılarına ve ailelerine problem çözme becerilerini güçlendirmeye yönelik alkol ve madde bağımlılığı sorun olan bireylerle çalışan hemşireler tarafından gerekli destek sağlanmalıdır. Böylece bu bireylerde görülebilecek depresyon, umutsuzluk ve özkıyım olasılığı önlenebilir.
INTRODUCTION: This research was conducted to investigate the effects of problem-solving skills on smoking, drinking alcohol, suicide, and hopelessness.
METHODS: This descriptive study was conducted between January 2015 and May 2015 with 483 inpatients who received treatment and agreed to participate in the study. The data were collected using a Sociodemographic Information Form, Problem Solving Inventory (PSI), Suicide Probability Scale (SPS), Beck Depression Inventory (BDI), and Beck Hopelessness Scale (BHS). The Mann-Whitney U Test, Kruskal-Wallis H Test, and Spearman's Correlation method were used in the analysis of the data.
RESULTS: In the study, 48.8% were 21-30 years of age, a majority were male (96.1%), and 53.6% were single. Among the participants, 67.3% were living with their families and 64% had a nuclear family. The majority of the participants were unemployed (73.3%) and 40.2% percent completed high schools. In addition, 59.6% had low economic status. Smoking, alcohol, or substance use, age, gender, marital status, educational status, and economic situation affected problem-solving skills, probability of suicide, and depression and hopelessness levels. Smoking, drinking alcohol or substance abuse correlate with problem-solving ability, probability of suicide, depression and hopelessness. In addition, there are also correlations between problem-solving ability and depression; probability of suicide and depression; probability of suicide and hopelessness and depression and hopelessness.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Nurses who work at alcohol and substance abuse centers should provide problem-solving training to their patients and their families. Thus, possible depression, hopelessness, and suicide that these individuals may face can be prevented.

8.
Tidal model ile izlenen alkol bağımlılarının 12 aylık takip sonuçları
Evaluation of the twelve-month follow-up results from the alcohol-dependent patients followed by the tidal model
Ayşegül Savaşan, Olcay Çam
doi: 10.14744/phd.2018.46362  Sayfalar 48 - 54
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmada amaç Tidal Model’e dayalı psikiyatri hemşireliği yaklaşımı ile izlenen alkol bağımlılarının 12 aylık takip sonuçlarını incelemektir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Veriler, çalışmaya katılan 36 birey (deney: 18, kontrol: 18) alkolü bıraktıktan 12 ay sonra telefonla aranarak toplanmıştır.
BULGULAR: Deney grubunun %88.9’una (16 birey), kontrol grubunun %83.3’üne (15 birey) ulaşılmıştır. Deney grubunda ulaşılan bireylerin %37.5’i, kontrol grubunda ulaşılan bireylerin ise %53.3’ü 12 ay içinde poliklinik kontrolüne geldiğini belirtmiştir. Deney grubunun %68.8’inin (n=11), kontrol grubunun %80’inin (n=12) alkol kullandığı belirlenmiş olup, gruplar arasında anlamlı fark saptanmamıştır. Alkol kullanan bireylerin, alkol kullanmaya tekrar başlama zamanları incelendiğinde, hastaneden taburcu olduktan sonra bir ay içinde kullananların oranı deney grubunda %27.3, kontrol grubunda %75’dir. Bir aydan sonra alkol kullananların oranı ise deney grubunda %72.7, kontrol grubunda %25’dir. Alkol kullanmaya tekrar başlama zamanı açısından gruplar arasındaki fark anlamlıdır. Deney grubundaki bireylerle yapılan Birebir Seansların başında belirlenen bireysel hedeflere ulaşma durumları incelendiğinde, bireylerden üçünün (%18.8) hedeflerine ulaşamadığı, 10 bireyin (%62.4) hedeflerine kısmen ulaştığı ve 3 bireyin (%18.8) hedeflerinin tamamına ulaştığı saptanmıştır.
TARTIŞMA ve SONUÇ: On iki aylık takip süresince bireylerin alkol kullanımının depreşme oranı literatürle uyumludur. Taburcu olduktan sonra ilk bir ay içinde alkol kullananların oranı deney grubunda kontrol grubuna göre daha azdır. Alkol bağımlılığında depreşmeyi önlemek için bireylerle yapılan Birebir Seansların taburculuktan sonra da devam etmesi önerilmektedir.

INTRODUCTION: The aim of this study was to determine the twelve-month follow-up results from the alcohol-dependent patients who were followed by the psychiatric nursing approach based on the Tidal Model.

METHODS: Data were collected by telephone contacts with 36 individuals (18 experimental, 18 control) twelve months after giving up alcohol.

RESULTS: In this study, 88.9% of the experimental group (n=16) and 83.3% of the control group (n=15) were reached. We found that 37.5% of the experimental group and 53.3% of the control group stated that they came to the outpatient clinic during the 12 months. We found that 68.8% of the experimental group (n=11) and 80% of the control group (n=12) stated that they were alcohol users. There was no significant difference between groups. When the time of starting alcohol use was examined, the rate of alcohol use in the first month after discharge was 27.3% in the experimental group and 75% in the control group. The rate of alcohol use after one month was 72.7% in the experimental group and 25% in the control group. The difference between the groups was found to be statistically significant. When the state of reaching individual goals at the beginning of the one-to-one sessions performed with individuals in the experimental group was examined, 3 of the individuals (18.8%) had not reached their goals; 10 of them (62.4%) had partially reached their goals, and 3 of them (18.8%) had reached their goals completely.
DISCUSSION AND CONCLUSION: The rate of individuals’ alcohol use is similar to rates reported in the literature during 12 months of follow-up. The rate of alcohol use in the experimental group at the first month after discharge was less than in the control group. It is recommended that one-to-one sessions should be maintained after discharge to prevent relapse into alcohol dependence.


9.
Psikiyatri hastalarının uyku kalitesini etkileyen faktörlerin yapısal eitlik modeli ile incelenmesi
Examination of factors affecting the sleep quality of psychiatry patients using structural equation model
Özlem Örsal, Hülya Kök Eren, Pınar Duru
doi: 10.14744/phd.2018.06978  Sayfalar 55 - 64
GİRİŞ ve AMAÇ: Çalışmada İç Anadolu Bölgesi'ndeki bir tıp fakültesi hastanesinin psikiyatri servisinde yatmakta olan hastaların uyku kalitelerinin değerlendirilmesi ve uyku kalitelerini etkileyen faktörlerin tanımlanması amaçlanmıştır.

YÖNTEM ve GEREÇLER: Kesitsel tipte olan çalışma, Eylül 2011–Şubat 2012 tarihleri arasında İç Anadolu bölgesinde bir tıp fakültesi hastanesinde psikiyatri servisinde yatmakta olan 90 hasta ile yapılmıştır. Çalışmamızda hastaların uyku kaliteleri Pittsburg Uyku Kalitesi İndeksi (PUKİ) ile değerlendirilmiştir. Verilerin istatistiksel analizlerinde Mann Whitney U ve Kruskal Wallis analizleri ile yapısal eşitlik modeli (YEM) kullanılmıştır.
BULGULAR: Toplam PUKİ ortalama puanı 8.1±4.6 (min: 1.0; maks: 18.0) olup, hastaların %67.8'inin (n=61) uyku kalitesi kötüdür. YEM'e göre; Psikiyatri hastalarının kötü uyku kalitesindeki varyansın %43’ünü önceden uyku problemi varlığı, %22’sini kadın olma ile %31’ini anksiyete, %19’unu bipolar, %18’ini şizofreni, %17’sini depresyon ve %16’sını kişilik bozuklukları ile ilgili bir tanıya sahip olma durumu etkilemektedir.

TARTIŞMA ve SONUÇ: Anksiyete tanısına sahip olma uyku kalitesini en fazla kötüleştirirken, uyku kalitesi en fazla uyku ilacı kullanım sıklığını etkilemektedir. Her bir farklı psikiyatrik tanının uyku yapısındaki bozulmayı çözmek amaçlı daha detaylı çalışmaların yapılması önerilmektedir.
INTRODUCTION: Mental illness can cause disruption of sleep quality. This study aimed to evaluate the sleep quality of patients who were hospitalized, and to identify the factors that affect their sleep quality.

METHODS: A cross-sectional design was used to conduct the research, which included the participation of 90 patients who were hospitalized in the psychiatry service of a medicine faculty hospital in the central Anatolia region between September 2011 and February 2012. The sleep quality of the patients was assessed using the Pittsburgh Sleep Quality Index (PSQI). Data were analyzed using the IBM SPSS (version 20.0) Statistical Package Program, with which Mann-Whitney U test and Kruskal-Wallis analyses were conducted, as well as structural equation modeling (SEM).

RESULTS: The patients’ total mean score on the Pittsburgh Sleep Quality Index was 8.1±4.6 (min: 1.0; max: 18.0), and 67.8% (n=61) of the patients had poor sleep quality. The SEM indicated that 43% of the total variance in the sleep quality of the psychiatry patients was explained by previous presence of sleep problems, 22% was explained by being female, and 31% was explained by having a diagnosis related to anxiety. This diagnosis was related to bipolar diseases in 19%, to schizophrenia in 18%, to depression in 17%, and to personality disorders in 16% of the patients.

DISCUSSION AND CONCLUSION: While being diagnosed with anxiety had the greatest aggravating impact on sleep quality, sleep quality most affected the frequency of sleep medication use. It is suggested that order to treat the sleep problems related to each different psychiatric diagnosis, further detailed research is needed.


10.
Psikiyatri hastalarına bakım veren hemşirelerin bakım odaklı hemşire-hasta etkileşim düzeylerinin incelenmesi
Review of caring nurse-patient interaction for nurses caring for psychiatric patients
Elif Deniz Kaçmaz, Olcay Çam
doi: 10.14744/phd.2018.83702  Sayfalar 65 - 74
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu araştırma psikiyatri hastalarına bakım veren hemşirelerin bakım odaklı hemşire hasta etkileşim düzeylerini incelemek amacıyla yapılmıştır. Ayrıca bakım odaklı hemşire hasta etkileşiminin bir alt boyutu olan manevi desteğin, hemşirelerin verdikleri bakıma etkisi incelenmiştir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu araştırma kesitsel tipte, tanımlayıcı bir çalışmadır.Araştırmanın evrenini İzmir ve Manisa illerinde psikiyatri yataklı servisi olan tüm kamu hastanelerinde çalışan, psikiyatri hastalarına bakım veren hemşireler oluşturmaktadır (n=291). Örneklem seçimine gidilmemiş, araştırmaya katılmayı kabul eden, araştırmanın yapıldığı tarihlerde izinli veya raporlu olmayan 112 hemşire araştırmanın örneklemini oluşturmuştur. Veriler Hemşire Tanıtıcı Bilgi Formu, Bakım Odaklı Hemşire Hasta Etkileşimi Ölçeği, Manevi Destek Algısı Ölçeği kullanılarak toplanmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde tanımlayıcı istatistikler (ortalama, sayı, yüzde dağılımları) ve Kruskall Wallis testi, Mann-Whitney-U testi ve Pearson Korelasyon analizi kullanılmıştır.

BULGULAR: Psikiyatri hastalarına bakım veren hemşirelerin, bakım odaklı hemşire hasta etkileşimi ölçeğinden aldıkları ortalama puanlara bakıldığında, önemlilik boyutundan 313.08±30.45, yeterlilik boyutundan 283.79±37.43 ve uygulanabilirlik boyutundan 268.01±47.65 puan aldıkları görülmüştür. Hemşirelerin, tanıtıcı özelliklerine, özellikle hemşirelerin eğitim durumu, çalıştıkları kurum, bütüncül bakımın tanımını bilme ve bütüncül bakım verme durumlarına göre bakım odaklı hemşire hasta etkileşimi önemlilik-yeterlilik-uygulanabilirlik boyutlarında istatistiksel olarak önemli farkın olduğu belirlenmiştir (p<0.05). Hemşirelerin manevi destek algı düzeylerine göre bakım odaklı hemşire hasta etkileşimi önemlilik-yeterlilik-uygulanabilirlik boyutları arasında pozitif yönde zayıf bir ilişki vardır(sırasıyla r=0.41, 0.35, 035, p<0.05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Araştırmaya katılan hemşirelerin, bakım odaklı hemşire hasta etkileşimine önem verdikleri, ancak aynı düzeyde kendilerini yeterli algılamadıkları ve uygulanabilir bulmadıkları görülmektedir.

INTRODUCTION: This study reviews the caring nurse-patient interaction level of nurses caring for psychiatry patients. In addition, the effect of nurses' spiritual support, which is a subscale of nurse-patient interaction, is examined.
METHODS: The study is cross-sectional and complementary research. The research environment consisted of nurses caring for psychiatry patients in all the public hospitals with psychiatry wards in İzmir and Manisa (n=291). The study sample was not determined. The participants were 112 nurses who were at work on the dates of the research and agreed to participate. Data were collected through the Nurse Introductory Information Form, Caring Nurse-Patient Interaction Scale, and Spiritual Perception of Support Scale. Descriptive statistics (mean, number and percentage distribution), and the Kruskall Wallis test, Mann-Whitney U test, and Pearson Correlation analysis were used to evaluate the collected data.

RESULTS: The mean scores average points nurses giving care for psychiatry patients obtained on the Caring Nurse-Patient Interaction Scale was 313.08±30.45 for the importance aspect, 283.79±37.43 for the competence aspect, and 268.01±47.65 for the feasibility aspect. Statistically significant differences were found for some distinctive features, such as level of education, hiring institution, awareness of the integrated care definition, and importance-competence-feasibility aspects of caring nurse-patient interactions. There was a positive correlation between spiritual perception of support and the importance, competence, and feasibility aspects of caring nurse-patient interactions (r=0.41, 0.35, 035, respectively, p<0.05).

DISCUSSION AND CONCLUSION: Nurses providing care for psychiatry patients recognized the importance of caring nurse-patient interaction; however, their self-perception was that the importance they attached to this interaction was still inadequate.


DENEYSEL ARAŞTIRMA
11.
Kanser hastalarında psikoeğitimin problem çözme becerisine etkisi
The effects of psychoeducation on problem solving skills of cancer patients
Gülsüm Üzüm, Sevgi Nehir Türkmen
doi: 10.14744/phd.2018.74508  Sayfalar 75 - 81
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışma, kanser hastalarında psikoeğitimin problem çözme becerisine etkisinin incelenmesi amacıyla yapılmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışma, ön test-son test deseninde yarı deneysel bir araştırma olarak yapılmıştır. Çalışma, Manisa Devlet Hastanesi radyasyon onkolojisi servisinde Nisan-Aralık 2016 tarihleri arasında yürütülmüştür. Araştırma için çalışma kriterlerine uyan 32 hasta dahil edildi. Her hasta ile 6 hafta bireysel olarak haftada 1 saat görüşülmüştür. Her hastayla bireysel görüşme ve psikoeğitim yapılmıştır. Verilerin toplanmasında Tanıtıcı Bilgi Formu ve Problem Çözme Envanteri (PÇE) kullanılmıştır. Veriler sayı, yüzde dağılımı ve paired samples t test kullanılarak değerlendirilmiştir.
BULGULAR: Psikoeğitim uygulamaları sonrasında deney grubu hastaların toplam PÇE ön test puan ortalaması 112.75±26.68, son test puan ortalaması 63.28±12.67 olarak bulunmuştur. Hastaların ön test ve son test toplam PÇE puan ortalamaları arasındaki fark incelendiğinde, bu farkın anlamlı düzeyde yüksek olduğu saptanmıştır (t=13.173, p<0.001). Psikoeğitim sonrasında, hastaların PÇE alt ölçek puan ortalamaları arasındaki fark incelendiğinde, bu farkın anlamlı düzeyde yüksek olduğu saptanmıştır (p<0.001).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Elde edilen bu bulgular doğrultusunda, uygulanan psikoeğitim girişimlerinin kanser hastalarının problem çözme becerilerini artırmada etkili olduğu söylenebilir.
INTRODUCTION: This study aims to examine the effects of psychoeducation on problem solving skills of cancer patients.
METHODS: This study was conducted as a quasi-experimental research with pre- and post-test design. This study was performed in Manisa at a radiation oncology service between April and December 2016. The study sample consisted of 32 patients who met the study inclusion criteria. The patients were interviewed and provided with psychoeducation individually for 1 hour per week in a period of 6 weeks. The data were collected using an Introductory Information Form and the Problem Solving Inventory (PSI). The data was evaluated using number, percent distribution and paired samples t test.
RESULTS: The patients’ PSI (total) pre- and post-test mean scores were 112. 75±26.68 and 63.28±12.67, respectively. The difference between the patients’ PSI (total) pre- and post-test mean scores was found to be statistically significant (t=13.173, p<0.001). The differences between patients’ pre- and post-test mean scores on the PSI subscales were also found to be statistically significant (p<0.001).
DISCUSSION AND CONCLUSION: The present study results showed that psychoeducation positively changed the perception of problem-solving in cancer patients.

OLGU SUNUMU
12.
Bir erkek anoreksiya nervoza olgusuna yönelik hemşirelik bakımı: Olgu sunumu
A nursing care for a male anorexia nervosa case: A case report
Nesrin Çunkuş, Gülay Taşdemir Yiğitoğlu
doi: 10.14744/phd.2018.09326  Sayfalar 82 - 87
Anoreksiya Nervoza; düşük beden ağırlığı, kilo almaya yönelik aşırı korku veya kilo alımını engelleyen sürekli davranışlar, beden imgesi bozukluğu ile karakterize, kronik seyirli, hasta ve ailesi üzerinde önemli etkileri olan ciddi bir mental bozukluktur. Hastalığın başlangıç nedeni arkadaşlar, aile üyeleri gibi kişilerden eleştiri veya kilo konusunda şaka duyma gibi tetikleyici faktörlerden kaynaklanır. Erkeklerde yaygın olmamakla birlikte bu olguda; 13 yaşında “Anoreksiya Nervoza ve Majör Depresyon” tanısı almış bir erkek hasta sunulmaktadır. Hastada; isteksizlik, içine kapanıklık, yemek istememe, 2 kaşık yemek yiyip kalkma, okulda sadece yarım bardak süt içme, günlük sıvı ve besin alımında önemli derecede azalma belirtileri görülmesi nedeniyle ailesi tarafından hastaneye getirilmiş ve çocuk psikiyatri kliniğine yatışı yapılmıştır. Bu olguda “gereksiniminden az beslenme, sıvı volüm eksikliği, etkisiz başetme, beden imgesinde rahatsızlık, benlik saygısında rahatsızlık, sosyal etkileşimde bozulma ve konstipasyon riski” tanılarına yönelik hemşirelik bakım planı oluşturulmuştur. Hastanın görüşmeler sırasında oldukça isteksiz ve savunucu bir tutum içerisinde olduğu gözlenmiştir. Planlanan girişimleri etkili uygulayabilmek için hastanın refakatinde bulunan annesinden destek istenmiştir. Anoreksiya nervoza tanısı alan ergenlerde psikiyatrik bakımın planlanmasında bu konuya ilişkin bilgi birikiminin arttırılması gerektiği ve örneklem sayısının geniş olduğu çalışmaların yapılması önerilmektedir.
Anorexia Nervosa is a serious mental disorder characterized by low body mass, excessive fear of weight gain and persistent behavior that prevents weight gain. This is a chronic disorder characterized by physical impairment, and has significant effects on the patient and their family. At the onset of the illness, trigger factors such as a criticism from friends, family members, or jokes about weight are common. This study presents a male patient diagnosed with “Anorexia Nervosa and Major Depression” at the age of 13, however it is not common in males. The family brought the patient to the hospital and he was admitted to the child psychiatry clinic after he was observed to have reluctance, intolerance and an unwillingness to eat. He was eating two tablespoons of food a day, drinking a half a glass of milk at school with a significant reduction of daily fluid and nutrient intake. A nursing care plan addressing the assessment of ineffective nourishment included the following; “eating less than required, fluid volume depletion, ineffective coping, body image distortion, discomfort in self-esteem, impairment in social interaction and constipation risk”. The patient was observed to be quite reluctant and defensive during the interviews. Support from the patient's mother who was accompanying him was requested in order to implement the planned interventions effectively. It is suggested that studies on psychiatric care in adolescents with anorexia should be done to increase the knowledge on this subject and that the number of samples be more extensive.

LookUs & Online Makale